Hırkamın fermuarından tutup çekerken adımlarımı hızlandırıp ondan önce apartmana yetişmeye çalışmak gibi anlamsız bir girişime girdim.
Kapıyı iterek açtığımda dümdüz merdivenlere doğru çıkmaya başladım. Şeytan diyordu burada da kıstır onu, beni engelleyecek kimse de yoktu etrafta ama biraz riskliydi. Onu dövdüğümü ondan başka kimsenin bilmemesi gerekiyordu o yüzden şimdi bu isteğimi yakınlarda, hemen ulaşacağım bir yere gömdüm.
Merdivenleri çıktığımda karşıma ilk kendi evim çıktı ama o anda yerimde kalıp girip girmeme arasında kalırken kalbimde nedenini bilmediğim bir ağrı geçti. Arkamdan merdivenlere çıktığını duysam da ne ona döndüm ne de yerimden kıpırdadım. Sadece kahverengi, demir kapıya elimdeki anahtarla bakmaya devam ettim. Sesli bir iç çekişten sonra anahtarı deliğe takmak için kaldırdım ama elim varmadı bir türlü anahtarı çevirmeye. Sanki orada cehennemi tatmam için beni bekleyen bir zebani vardı.
Yaptığı sert hareketlerden ve benimle konuşmamasından onun olduğunu anlayabiliyordum çünkü burada sevilen biriydim. Yanımdan geçen biri acelesi olsa bile durup selam verir, halimi hatrımı sorardı mutlaka.
Anahtarı takıp o içeri girdi ve hiç düşünmeden kapıyı arkasından kapattı. Onun gittiğinden emin olduğumda arkamı dönüp onun evine baktım sessizce.
Merdivenlerde duyduğum ayak sesleriyle kafamı oraya çevirdim. Yürürken mırıldandığı şarkıyla ayaklarıyla ritim tutuyor, şarkıyı kısık bir sesle mırıldanarak söylüyordu. Sesinden hemen tanıdım onu. Yüzümde küçük bir gülümseme peydah olurken kafasını kaldırıp bana baktığında onun da yüzü güldü beni görünce.
İlk işi sağ kulağındaki kulaklığı çıkarıp aynı zamanda naber anlamında kafasını sallamak oldu.
"Niye dikiliyorsun kapıda?" Dedi hala yüzündeki gülümsemeyle.
Telefonunu çıkarıp saati kontrol ettiğinde ne olduğunu anlamış gibi bakışları tekrar bana döndü.Cebinden kendi evinin anahtarını çıkardıktan sonra evini işaret etti.
"Hadi gel," kapıya doğru yürümeye başladı. "Yengen yine döktürmüştür. Senin de geldiğini bir görsün uçar mutluluktan."Abarttığının farkındaydım ama küçük bir kısmı da doğruydu. Benim onları sevdiğim kadar onlar da beni seviyorlardı. Başımı salladım sanki bunu sormasını bekliyormuş gibi.
Daha da mutlu olurken kapıyı açıp bana öncülük verdi. Ayakkabılarımı ayağımdan çıkarırken içeriye girdi.
"Emir!" Diye seslendi salonda durup.
Sesin gelmesini beklerken sessiz bir duraklama anı oldu. "Geldim!" Diye karşılık verdi şerefsiz.
Onunda burada olduğunu yeni hatırlamış gibi tiksintiyle silkilenip diğer ayakkabımı da çıkardım."Gel mutfağa, yanıma."
Serkan abinin komutuyla onun peşinden mutfağa doğru adımladığım sırada onun kapısı birden açıldı. Mutfak kapısının önünde durup ona baktığımda ilk başta beni gördüğünde afallasada sonra yüzünü buruşturup kapıyı tekrar kapattı.
Eğer yüzünün tamamını neredeyse kaplayan burun bandına odaklanmasaydım onu görmek bile beni öfkeden kudurtacaktı ama tuhaf ki, güldüm.Mutfağa girdiğimde hala gülümsüyordum.
"Hayrola?" Dedi Serkan abi de bana eşlik etmekten çekinmeyerek.
O ellerini yıkarken omuz silkerek burnumun ucunu kaşıdım. "komik bir şey aklıma geldi de abi."Anlamış gibi başını sallayıp ıslak ellerini üzerindeki kıyafetlere silip kuruladı. Buzdolabını açıp kısa bir göz gezdirmeden sonra geri kapattı.
"Yengen gelmemiş daha"
Kendisini işaret etti. "Benim makarna yapmamı mı istersin yoksa sen mi yaparsın?"Bu aslında söz hakkımın olmadığı bir soru olsa da benim cevabımı duymak için duraksaması gözlerimi yaşartacaktı.
