Keyifli okumalar..
***
Babaannemin söyledikleri bir ok gibi kalbime saplanmıştı. Kan beynime sıçramıştı adeta. Bedenime tüm hücrelerime saplanan acının hiç bir tarifi yoktu. Olduğum yere sanki çivi ile çakılmıştım.
Bir süre söylenenleri idrak edemedim. Babaannemin söyledikleri kafamın içinde dönüp duruyordu. Duyduklarım gerçek mıydı? yoksa rüya mıydı? idrak edemedim. Annemin bir anda "sen ne ettin Barış. Ocağıma incir ağacı diktin" diye bağırmasıyla kendime geldim.
Dönüp efrafıma baktım. Tüm İzol kadınları buradaydı. Kimi ağlıyor kimi annemlere teselli veriyordu.
Bir daha babaannemin dediklerini tekrarladım. 'Barış, Canbeyli aşiretinin kızını kaçırmış' duyduklarım gerçekti. Yaşadıklarım rüya değildi.
Barış abim düşman aşiretin kızını kaçırmıştı..
•••
Hiç kimse ile tek kelime etmeden tekrardan odama çıktım. Acele bir şekilde gidip abdest aldım. Yine aynı hız ile banyodan çıkıp üzerime ferace giyindim daha sonra seccademi serip namaz kılmaya başladım. Bu sefer ağır ağır hareket ederek kıldım namazımı.
Namazım bittikten hemen sonra ellerimi açtım ve dua etmeye başladım. 'Allahım sen abimi koru YaRabbim. Sen abimi törenin, düşmanların şerrinden koru. Sen ona onlara kıyma Allah'ım. Sen o iki genci bizlere bağışla' dedikten sonra elimi yüzüme sürerek amin dedim.
Kalkıp seccademi topladıktan sonra üzerini değiştirdim. Odamın camından avluya baktım. Hala bıraktığım gibiydiler. Kadınlar avluda oturuyorlardı. Erkekler ise Barış abimi ve kaçırdığı kızı aramaktaydı.
Camdan bakmayı bırakıp kapıya yöneldiğim sıra kapıyı yengem açtı. "Azra iyi misin?" diye sordu direkt. Ben ise onun sorusunu es geçerek "abimi buldular mi?" diyerek sorusuna soruyla cevap verdim. "Yok biraz geç bulurlar. Urfa dışına çıkmışlar" diyince içime biraz olsun su serpildi.
İnşAllah abimi bulamazlar. İnşAllah abim töreye kurban gitmez. Ben bu cümleleri kurarken töreye kurban gideceğim hiç aklıma gelmezdi..
"Yenge ben at binmeye gideceğim. Biri sorarsa idare et. Bide abimden haber alırsan hemen beni ara" dedim aceleyle konuşarak. "Bu zamanda mı?" diyen yengeme bakış attım. "Çünkü sen böyle zamanlarda bu şekilde kafa dağıtırsın" dedi kendi sorusuna cevap vererek.
Yengemi kafamla onaylayıp odadan çıktım. Yengem ile beraber aşağıya indik. O ön kapıdan avluya çıkarken ben de arka kapıdan çiftliğin yolunu tuttum. Yüz metre kadar uzaktı sadece çiftlik.
Bende babaannem gibiydim. Çok soğuk kanlı biriydim. Kolay kolay kendimi bırakmaz neredeyse hiç ağlamazdım. Çok nadir bir şekilde ağladığım görülmüştür. Şimdi olduğu gibi yine güçlüydüm. Ağlamıyor sadece dua ediyordum.
Atların olduğu kısma gelip büyük tahta kapıyı açtım. Gidip babam ve abimin benim için altı yıl önce almış olduğu atın önünde durdum. "Kızım" dedim severek. "Kahvem gidelim mi?" Diye sordum. Onu çok özlemiştim. Ama ona mutsuzken değil mutluyken gelmeyi hayal etmiştim.
İplerinden tutup onu dışarıya çıkardım. Dikkatli bir şekilde kahverengi atıma bindim. Çiftliğin dışına çıktım. Her zamanki yerime gittim.
Hatırlıyorum da buraya en son on üç yaşında gelmiştim ve o gün buraya saklı bahçe ismini vermiştik. Ve yine o gün ben bu bahçeden kovulmustum. Çünkü buranın düşmana ait olduğunu yine o gün öğrenmiş ve bir daha buraya gelmemiştim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Bahçe
RandomYıllar önce daha onlar çocukken kaderleri yazılmıştı. Aradaki düşmanlık ve söylenen toz pembe bir yalan ayrmıştı onları bambaşka bir hayata sürüklemişti. Ama berdel kararı onları birleştirmişti. İki küçük aşık berdel sonrası kavuşabilecek miydi?? ...