1. KISIMHızlı bir şekilde toparlandı. "Harita dediniz Sör Ruxy, onlardan bahsedin."derken sandalyesinde geri dönmüştü.
"Haritaların gerçekte var olup olmadığını bilmiyoruz."diye yanıtladı Ruxy. Gözleri bana değdi. Saçlarıyla aynı rengi taşıyan gözlerindeki parıltılar da bir o kadar kışkırtıcıydı. "Söylentilerden ibaretler."derken dikkati tekrardan Marcus'a kaymıştı.
Zonklayan bir sessizli anı boyunca Marcus, Ruxy'i inceldi. İki yandan dirseklerini masaya dayadı ve parmaklarını iç içe geçirip başını öne eğdi. "Saygı,"diye bastırdı. Arkadan hışırtdayan kanatları, gergin bir gürültü yarattı. "Sör Ruxy, cevap verirken soruyu size yönelten kişiye bakın. Böylece karşılıklı saygı için birbirimizd minnettar olalım. " Minnettar kelimesinin altında bambaşka anlamların yüzlerimize fırlatıldığına yemin edebilirdim ama sakin sesi uysal bir kargaşanın içinde duruyordu.
Sör Ruxy'de Marcus gibi dirseklerini öne eğdi. Bu adamdaki cesaret ağzımı açık bıraktı. Meydan okumaları sevmesinin ölümcül bir oyun olduğunun farkındaydı ama o her zaman çekici tarafıyla ilgilenen birine benziyordu.
"Etrafta dikkat dağıtıcı unsurların olması benim hatam olamaz Majesteleri. Ben yalnızca bir insanım. En fazla ne kadar görmezden gelebilirim ki?" Yayvan bir gülümsemenin çekiştirdiği dudakları bana doğru seğiren gözlerinden yansıyan anlam kadar tehlikeli değildi.
"Sevgili Sör Ruxy," Marcus'un yanımdaki bedeni kaskatı kesildi. "Belki de bu masadan kalkmanız gerekiyor. Bize kendini kontrol etmesini bilen sağlam adamlar gerekiyor."
Sör Ruxy, geriye doğru yaslandı. Başını sağ omzununa doğru hafifçe yatırmıştı. Yüksek yakalı siyah tuniğinin göğsünde çift taraflı balta arması ışıldıyordu ve baş parmağı ile işaret parmağının arasına kıstırdığı bir taşı çevirirken gözleri beni tartı a.
"Genelde herkes sizin gibi söyler. Tabii bu beni tanımadan önce vardıkları önyargıları oluyor Leydim-"
"Majesteleri,"diye araya girdi Marcus. Sesi buz gibi bir ateşle çalkalanıyordu. "Ona Majesteleri diyeceksin."
Kalbim, midemdeki boşluğun içinde kıvrıldı.
Sör Ruxy, ona baktı ve sonra bana baktı. Bunu iki kere tekrarladı. "Ah üzgünüm, Majesteleri. Kız kardeşinize Majesteleri demem gerektiğini bilmiyordum." Dudaklarında o tatlı, küçümseyici gülümsemesi artık yoktu.
Masanın gölgede kalan köşesinde kendine bir yer edinen Nikkal, "Onun kız kardeşi benim Sör."dedi. Onun başından beri o köşede oturduğunu biliyordum. Sesi masanın üzerineki boşlukta dönen bir bilye gibi herkese sekti. Ama Sör Ruxy'nin gerçekten uzak söylediği şeyin bir kinaye olduğunu anladığında ise yüzü öfkeden kızarmaya başladı.
"Bu ne cüret!" diyerek ayağa fırladı. Alev alev yanan gözleri Marcus'a kaydı. "Bu herifi dışarı at."
Marcus,"Hayır,"dedi. "Otur yerine Nikkal. Bu herifin alçağın teki olduğundan eminim."Duraksadı. Yüzünde çarpık bir gülüş yerleşmişti. Avuçları, soğuk masanın pütürlü yüzeyinde ileri doğru kaydı, kıstığı gözleri Sör Ruxy'in üzerindeydi. "Alçakları ne kadar sevdiğimi bilmen gerekiyordu sevgili kız kardeşim."
Sör Ruxy'de aynı ifadeyle ona karşılık verdi. "Majesteleri, sizin hakkınızda arsızca şeyler duymuştum. Oh, ne kadar da haklılarmış."
"Genelde insanları haklı çıkarmayı sevmem Sör. Sanırım bu kez hoşuma gitti."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ORDUSU | DÜZENLENİYOR
Fantasy© Tüm hakları saklıdır. Toprak sıcak, gökyüzü güneşsiz ve halk tedirgin. Yaşlı Orak'ın kehaneti kulağımda çınladı. Kuzgunların kanatları külden taşa dönüştü. Artık kurtuluş yok. Yeryüzü alev alacak. *** Geçmişte var olmuş ama asla doğruluğu teyit...