O gün o restoranda yemeğimi yemiş ve Deha ile birlikte, Egemen ile o kadının yanından ayrılmıştık.
İçimdeki üzüntü gün geçtikçe artmaya devam etsede o gün farklı bir boyuta ulaşmıştı.
Gece yarısı yatağıma uzanmış ve ne yapacağım konusunda düşünürken, kendi kendimi yererken telefonuma bir mesaj gelmişti.
Mavişten.
Yalnızca kuzenimdi yazmıştı.
Ona cevap vermemiştim. Günler geçmişti onunla karşılaşmamıştım çünkü okuldan sonra direkt olarak Eda'lara gidiyordum. Sırf onunla karşılaşmamak için kafeye gitmiyordum, kendi evimde oyalanmıyordum.
Aşkın böyle bir şey olduğunu bilmiyordum.
Eğleneceğimi, mutlu olacağımı, hayallere dalacağımı sanıyordum ama aşk bana acı vermekten başka bir şeye yaramıyordu.
Kendime yediremiyordum.
Bir şekilde kendimi gurursuz hissediyordum.
Oysa neden böyle hissettiğimi bile bilmiyordum.
Aşk, güzel bir şey değildi.
"Sen dersi dinlemiyor musun?" Diyen Deha'ya döndüm. Okuldaydım. Günün son dersindeydim. "Sen?" Dedi hayretle. "Bu an tarihe falan yazılmalı." Haklıydı. Bu anın tarihe geçilmesi konusunda değil, dersi dinlemiyor oluşum konusunda haklıydı.
Oysa ben dersleri kaçırmazdım.
Bir ay öncesine kadar.
"Yorgunum." Diye fısıldadım.
"Doğruyu söyle." Dedi. "Dün gece kaça kadar ders çalıştın?" Dün gece ders çalışmaya, çalışmıştım ama her şey altüst olmaktan başka bir işe yaramıyordu. Odaklanamıyordum. Soruları çözemiyordum. Dalıp gidiyordum. Ne kadar kahve içsemde uyumak istiyordum. Bu içimdeki duygunun bitmesini istiyordum. Geleceğimle ilgilenmek istiyordum ama bu belirsizlik gözümün önünü bile görmemi engelliyordu.
"Ders çalıştım sayılmaz." Dedim. Hoca, masasına oturdu. Son yirmi dakikada çözemediğimiz sorularla ilgileniyordu. Konularımız bitmişti.
"Neyin var Ahu?" Bakışlarımı onun kahverengi gözlerine çevirdim. "Gerçekten neyin var? Bir süredir eski enerjin yok gibi. Değişmiş gibisin. Sınav stresinden mi? Ailenle ilgili bir sorun mu var? Bir derdin mi var?" Bir derdim vardı. Bu yaşta büyük bir derdim vardı.
Deha, ona anlatmam için sabırsızlıkla beklerken, kelimeler dudaklarımdan bir bir döküldü.
"Ben, birisine aşık oldum." Dedim. Deha, gözleri büyüdü. Kendisini hafifçe geriye doğru çekti. Bakışlarını kaçırdı. Ardından tekrar bana baktı. Sonra tekrar bakışlarını kaçırırken konuştu.
"Bunu beklemiyordum." Dedi. Bakışlarımı sıranın üzerindeki ellerime düşürdüm. "Hazırlıksız yakalandım."
"Ben de." Dedim kısık bir sesle. "Ben de beklemiyordum."
"Aşık olunca insan mutlu olmaz mı?" Diye sordu. "Aşık olan insanın içi içine sığmaz derler." Kim böyle bir şey söylemişti bilmiyordum ama evet içim içime sığmıyordu. Sanki ruhum bedenime sığmıyordu. Beni sıkıyor, boğuyordu.. "Sen üzgün görünüyorsun."
"Ne yapacağım konusunda endişeliyim." Dedim açıkca. "Bugünlerde odak problemi çekiyorum, derslerime konsantre olamıyorum. Günlük çözmem gereken soru sayısının yanına bile yaklaşamıyorum, Deha. Aklım sürekli onda. Aklımı bulandırıyor. Doğru dürüst düşünmemi engelliyor." Durdum. "Benden sana tavsiye. Sen, sen ol şu birkaç ay içinde aşık falan olma." Bakışlarımı Deha'ya çevirdim. Bana bakıyordu. Bir şey demesini bekledim ama demedi ta ki zil çalana kadar.
"Çok geç." Diye mırıldandığını duyduğumda hızla ona döndüm.
"B*ku yedin!" Dedim. Güldü. Alaylı bir gülüştü bu ama ben ciddiydim. "Duyguların ne kadar ileri boyutta? Odağında bir problem var mı? Derslerinde? Çözmen gereken soru sayısında falan?" Gözlüğünün çerçevesini düzeltti. Ardından sıranın üzerindeki defterini, ders kitabını, test kitabını çantasına koyarken konuştu.
"Bugüne kadar bir problemim yoktu." Dedi. Kaşlarım çatıldı. Kahverengi gözleri beni buldu. "Bugünden sonra olabilir." Ardından sıradan kalktı. Sınıftan çıkıp gitti. Öylece arkasından baktım.
Lütfen yanlış anlamış olayım.
Lütfen.
***
Laa Deha yaa..

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırk Kere Yazarsam?
Short StoryMert'in kardeşi: Bir şeyi kırk kere söylersen olur derler. Mert'in kardeşi: O zaman başlıyorum. Mert'in kardeşi: Bana aşık olacaksın, Egemen.