Kaçan, kovalanıyor muydu?
Sanırım kovalanıyordu çünkü mavişle bu aralar aynı ortamlara girmemek için çabalayan benken, bir şekilde benim çevremde dolananda oydu.
Önceden yani aylar öncesine kadar o kadar az bir araya gelirken, şimdi neredeyse gün aşırı yüz yüze geliyorduk.
Ve bu rahatsız hissettiriyordu.
"Sence de o açı biraz kötü değil mi?" Başımı Deha'ya çevirdim. Sınıf arkadaşımdı kendisi. Uzanıp elimdeki kamerayı aldı. Bir adım geriledi. Kamerayı bel hizasına getirdi. Merceğini hafifçe yukarı kaldırdı ve birkaç poz aldı.
"Kötünün aslında iyi olduğunu anlatmaya çalışıyorum." Dediğimde güldü. Dalgındım. Kafamı bir türlü toparlayamıyordum. Sanırım on sekiz yaşındaysanız ve sınava çalışıyorsanız aşık olmamalıydınız. Kameramı bana uzattı. Çektiği fotoğraflara baktım. Geniş açı almıştı. Yapıt şimdi daha görkemli, daha göze hoş gözüküyordu. "Yine de bunlarda idare eder."
"Senden birkaç şey kapayım diye peşine takıldım ama sonuç yine hüsran." Kahverengi gözleri kısıldı. İki yanağındaki derin gamzeleri ortaya çıktı. Siyah çerçeveli gözlüğünü düzeltirken bakışlarını, etrafta gezdirdi. "Söylesene bilerek mi bana öğretmiyorsun?"
"Ne sandın, oğlum." Dedim. "Sana her şeyi çatır çatır göstereceğimi mi?" Boynunda asılı olan fotoğraf makinasını kaldırıp, o da karşımızdaki yapıtı farklı açılardan çekti.
"Belki." Dedi çektiği fotoğraflarına bakarken, ardından bana doğru yaklaştı. Çektiği fotoğrafları bana gösterirken, kendisi de farkında olmadan bana eğilmişti. Biraz ondan uzaklaştığımda aramızdaki mesafeye baktı. Bakışlarımı fotoğraflara çevirdim.
"Hep aynı yöntemle çekim yapıyorsun, farklı açılar denemelisin." Dedim fotoğraf makinasını elinden alıp kendime çekerken, hesaba katamadığım şey kameranın onun boynuna takılı olmasıydı. Bana doğru aniden eğildiğinde. "Üzgünüm." Diye mırıldandım.
"Beni öldürmek istediğini bu kadar kolay belli etmeseydin, hayat daha yaşanabilir olabilirdi." Derken boynundan kamerasını çıkardı. Tek tek fotoğrafları geçerken, bir anda kameraya uzandı. "Bu kadardı-" Bir fotoğrafta duraksadım. Deha, kendi cümlesini keserek sustu.
Fotoğraftaki bendim.
Kendi çektiğim fotoğraflara bakarken, belli bir uzaklıktan çekilmiştim.
Sıradan bir fotoğraftı. Hiçbir özelliği yoktu. Bakışlarımı Deha'ya çevirdiğimde, o hızla uzanıp elimdeki makinasını aldı.
"Işık güzeldi."
"Fotoğraflarımın çekilmesinden hoşlanmam." Dedim.
"Yalnızca deneme çekimiydi." Onu başımla onayladım. "Eve gidince silecektim." Ona sorun olmadığını söylemek istemedim. Bu yüzden bir tepki vermeden yürümeye ve yeni mimariler keşfetmeye devam ettim. Deha'da daha fazla konuşmadı. Kurcalamak pekte iyi olmayabilirdi bu yüzden.
"Bir şeyler yedikten sonra mı devam etsek?" Diye bir öneride bulundum. "Saatlerdir yürüyoruz."
"Olur." Dedi. Ona doğru döndüm. Dudaklarımı bir kez daha aralayacağım esnada cebimdeki telefonun titremesiyle elimi pantolonumun cebine atıp telefonumu çıkardım.
Maviş kişisinden bir bildirim
Evet, onu tekrar maviş olarak kaydetmiştim.
Maviş: Aç mısın? 16.23
Kaşlarım hafifçe çatıldığı esnada bir mesaj daha geldi.
Maviş: Hemen arkada kalan restoranda yemek yiyorum.
Maviş: Arkadaşımın kardeşine de ısmarlayabileceğimi düşündüm.
Başımı telefondan kaldırıp, arkamı döndüm. Restoranın cam kenarından bana bakan mavi gözlere baktım.
İşte bunu kastediyordum.
Sürekli onunla karşılaşıyordum.
Ufacık bir hareketiyle beni kırmayı başaran birisiyle arama mesafe koymak istiyordum.
Siz: Arkadaşım yanımda.
Gözleri telefonuna indi, ardından tekrar bakışlarını kaldırdığında şimdi kaşları hafifçe çatılmış arkamda kalan Deha'ya bakıyordu. Telefonum titredi. Ela gözlerimi telefonuma indirdim.
Maviş: Ona da ısmarlayabilirim.
"Buralarda bildiğim güzel bir restoran var." Dedi Deha. "Ama bir on dakika daha yürümemiz gerekiyor." Ona döndüm.
"Şimdi bir mesaj aldım." Dedim bakışlarını fotoğraf makinasından kaldırıp bana baktı.
"Seni ekiyorum deme çünkü bu çok kötü olabilir." Gülümsedim.
"Hayır seni ekmiyorum aksine seni beleşe yemek yemeğe götürüyorum." Elimle arkamdaki restoranı gösterdim. "Kendisi abimin arkadaşı, bize yemek ısmarlamak istiyor." Deha, kısa bir süre restorana baktı. Sonra başını salladı.
"Bir öğrenci beleş yemeğe hayır demez." Sırıtıp yumruğumu havaya kaldırdım. Gülerek yumruğuma, yumruk yaptığı eliyle vurdu.
Restorana girip, mavişin oturduğu masaya ilerledik. O anda az önce fark edemediğim bir detayı fark ettim. Mavişin hemen karşısında oturan bir kız vardı. Adımlarım tökezler gibi oldu. Deha, kolumu tuttu. Kalbimin kasıldığını hissettim. Büyük bir nefes aldım. Yok bir şey. Nefesi sakince bırakırken hafifçe dudaklarımı kıvırdım.
"Merhaba." Dedim gözlerimi masanın üzerinde gezdirirken. "Rahatsızlık vermiyoruzdur umarım."
"Oturun, lütfen." Dedi Egemen. Masadaki kızın yanındaki sandalyeye oturacağım esnada, Deha'nın o tarafa yönelmesiyle. Egemen'in yanına ilerleyip, yanındaki sandalyeye oturdum. Fotoğraf makinamı, masanın üzerine bıraktım. Gözlerimi Egemen'e çevirdim. Hafifçe kulağına doğru eğildiğim.
"Başarılısın." Diye fısıldadım. "Basketbol haricinde, birini nasıl kıracağın konusunda da başarılısın."
"Benden hoşlanmadığın konusunda anlaşmıştık." Dedi.
Güldüm.
Bu alaycı bir gülüş ya da kırgın bir gülüştü.
Gözlerimi onun mavi gözlerine sabitlerken, dudaklarımı araladım.
"Tek yalancının sen olduğunu mu sandın?"
***

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırk Kere Yazarsam?
Short StoryMert'in kardeşi: Bir şeyi kırk kere söylersen olur derler. Mert'in kardeşi: O zaman başlıyorum. Mert'in kardeşi: Bana aşık olacaksın, Egemen.