Ahu'dan
"Baba doğum günü kutlamayı sevmediğimi söylediğim için neden herkesi çağırıp mangal yapıyoruz ya?" Babam ateşi yellerken, bana üsten bir bakış attı.
"Sence şu anda doğum gününü mü kutluyoruz kızım?" Başımı sınıf arkadaşlarımın oturduğu masaya çevirdim. Ardından tekrar babama baktım. "Sadece arkadaşlarını çağırdım." Bu sefer de arkadaşlarımın arkasındaki masaya baktım. Sülaleme. "Mangal yakmışken kardeşlerimi de çağırdım. Kardeşlerimi çağırınca annen tavır yapmasın diye onun kardeşlerini de çağırdım." Tek kaşımı kaldırdım. "Ee senin arkadaşların gelecekte benim arkadaşlarım gelmeyecek mi?"
"Keşke doğum günümü kutlasaydık." Diye mırıldandım. "O zaman eminim daha sakin geçerdi." Beni kolunun altına çekip başımın üzerine bir öpücük kondurdu.
"Kötü mü oldu?" Derken dayım bize yaklaştı.
"Doğum günü kızı." Dedi. "Sana sucuk aldım. Seversin." Elindeki poşetleri babama uzattı. "Enişte valla sen kadar iyi mangal yakana da rastlamadım bilesin." Babam övülmenin getirisiyle omuzlarını dikleştirdi.
"Eyvallah kayınço."
Kapı çaldı.
Kalabalıktan uzaklaşmak adına bahçeden eve girip, kapıya ilerledim. Kimin gelmiş olduğuna dair bir fikrim yoktu çünkü babam mangal yaktığı için bütün bir İstanbul'u davet etmiş olabilirdi.
"Bakıyor musun kızım?" Bakışlarımı mutfaktan başını uzatmış bana bakan anneme çevirip onu onaylarken kapıyı açtım.
"Hoş geldi-" Bakışlarımın mavi gözlerle kesişmesinden dolayı cümlem yarıda kaldı. "Hoş geldin, Egemen." Dedim kapıyı tam açarken. Onun gelmesini beklemiyordum. Üstelik abime gelmeyeceğini ve işinin olduğunu söylemişken.
"Hoş buldum." Dedi ayakkabılarını çıkartırken.
Neden gelmişti?
Titremeye başlayan ellerimi arkama götürürken, o ayakkabılarını eline aldı.
"Abin çok ısrar etti, bir uğrayayım dedim." Başımı salladım. "Hem aramızdaki yanlış anlaşılmadan dolayı seninle tuhafta olmak istemedim." Bakışlarımı kaçırdım.
Yalan söylemiştim.
Ondan hoşlanmadığımı söylerken yalan söylemiştim.
"İ-iyi yapmışsın." Bir adım geri çekildim. "Geç hadi bahçedeler." Başını salladı. Elindeki paketi bana uzattığında, kaşlarım hafifçe çatıldı.
"Doğum günün kutlu olsun." Paketi alıp, kapının yanındaki portmantonun üzerine bıraktım. Gözleri paketi koyduğum yere kaydı. Ardından içeriye geçecekken, bana arkasını dönmüşken konuştu. "Gerçeklerin farkına varman beni mutlu etti." Acıtmayı iyi bilen biriyle karşı karşıyaydım. O yüzden sessiz kaldım. "Üstelik-" Dedi arkasını döndüğü esnada o kadar beklenmedik bir şekilde geri döndü, dolan gözlerimi hızla yere eğdim. "Eminim sen de hayatında başarılı bir kız olacaksın. Bu yüzden kendini strese sokma."
"Teşekkür ederim." Diye mırıldandım. "Söylediklerin bana umut ışığı oldu." Alayla güldüm. Bakışlarımı kaldırdım. "Hatta bak mutluluktan gözlerim doldu." Mavi gözleri, ela gözlerimde dolandı. Kaşları hafifçe çatıldı. Gülümsememi büyüttüm. "Herkes masaya oturdu, geç içeri istersen." Başını salladı bahçeye doğru yürürken. Mutfağa gittim. Biraz daha kaçamaz mıydı? Biraz daha gözden uzak olamaz mıydı? Belki gönlümde ondan uzaklaşırdı. Derin bir nefes alarak mutfaktan çıktım. Gözlerim hediye paketine kaysa da, bahçeye ilerledim.
Egemen, milli takımda basketbolcuydu.
Bunu bilen sınıf arkadaşlarım onunla fotoğraf çekinip, sohbet ederken tekrar babamın yanına doğru ilerledim.
"Senin bu mangal işi bu gece bitmez gibi." Dedim gözlerim etlere kayarken. Hâlâ yığınla pişmemiş et vardı. Babam güldü.
"Hazırlayayım mı sana da?" Dilimi damağıma vururken babama iyice yaklaşıp ona sarıldım. Başımı omzuna dayadım.
"Az sonra yerim." Diye mırıldandım.
"Ooo Ege Bey." Dedi babam yüksek sesiyle. "Yüzünüzü gören cennetlik."
"Bu aralar biraz yoğunum, Fırat Abi."
"Öylesin, öyle. Takip ediyorum maçlarını." Babam bir tabağa uzanmak isteğince, ondan önce uzanıp eline verdim. "Yine de bir süredir buralardasın bilmiyorum sanma." Tabağa koyduğu etleri, Egemen'e uzattı. Egemen, tabağı aldığında bir an için bana baktı. Hafifçe, yarım yamalak gülümsedim. "Ahu, Ege'ye bir bardak getir kızım." Başımı sallayıp babama sarılı kollarımı çözüp eve geri girdim. Mutfağa girdim. Bardakların bulunduğu dolaptan bir bardak aldığım sırada, mutfağa giren bir bedeni hissetmemle bakışlarımı kapıya çevirdim.
Egemen'di.
"Getiriyordum." Dedim bardağı gösterirken.
"İçeride su da yoktu." Dedi. Başımı sallayıp dolaptan bir sürahi alıp, arıtmadan su doldurmaya başladım.
"Sen bahçeye çık ben getiriyorum." Aksine mutfağın içerisine girdi.
"Durgun gözüküyorsun." Dedi mutfak masasının etrafındaki bir sandalyeyi çekip otururken. "Hasta mısın?" Sürahinin dolmasıyla, musluğu kapatıp Egemen'e döndüm.
"Bir anda benimle sohbet edesin mi geldi?" Sırtımı tezgaha yasladım, kollarımı göğsümde birleştirdim.
"Abin yok." Dedi. "Ve bahçe çok kalabalık."
"Abim ekmek almaya kadar gitti." Dedim bardağı ve sürahiyi alıp mutfaktan çıkarken. Tabağı yanında değildi. O yüzden bardağı da götürüyordum.
"Ahu?" Duraksadım. "İyi misin?" Ona döndüm. Oturduğu sandalyeden bana bakıyordu. Ona doğru yaklaştım.
"Maviş." Dedim. "Asıl sen kendinde misin?" Kaşlarımız aynı anda çatıldı. "Birkaç güne kadar senden hoşlandığını söyleyen bir veletle sence de fazla ilgilenmiyor musun?" Ona doğru eğildim. "Üstelik hoşlandığın bir kız olmasına rağmen."
"Yalan söyledim." Dedi. "Yalnızca duygularının gerçek olmadığını sana kanıtlamak içindi." Neden bu kadar kırıcı birine aşık olmuştum ki?
"Kanıtladın." Dedim ve geriye çekildim. "Şimdi geri çekilebilirsin." Ardından onu mutfakta bırakarak, bahçeye ilerledim.
Yalan söylemişti.
Bunun beni mutlu etmesi gerekiyordu ama şu an en az o günkü kadar kırılmış hissediyordum.
Duraksadım.
Yüzüme bir gülümseme kondurarak bahçeye çıktım.
***

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırk Kere Yazarsam?
Short StoryMert'in kardeşi: Bir şeyi kırk kere söylersen olur derler. Mert'in kardeşi: O zaman başlıyorum. Mert'in kardeşi: Bana aşık olacaksın, Egemen.