Elimdeki kakaolu sütlere gülümseyerek bakarken, arkamda bir hareket hissederek sese doğru döndüm. Mavişin, sütleri görmesini istemeyerek ellerimi arkamda gizledim. Esen rüzgar saçlarımı yüzüme doğru savursa da, üzerimdeki elbiseyi uçursa da, gözlerime toz girse de ona bakmayı, onun mavi gözlerine bakmayı sürdürdüm.
"Oturalım." Dedi hemen solumda kalan bankı göstererek. Başımı sallayıp banka ilerledim. Oturdum. Sütleri sağ tarafıma bırakırken, o benim sol tarafıma bankın ucuna oturdu. "Ahu." Dedi. Gözlerimi işte o an kaçırdım. İşte o an buraya gelmemeliydim diye geçirdim içimden. Çünkü tonlamasından iyi şeyler demeyeceğini anladım.
Çünkü ona inandığım için geldim.
Oysa o beni, kandırdı.
"Beni iyi dinle." Dedi. "Be-"
"Sana eğer seninle buluşmaya gelirsem duygularıma dur diyemem dedim." Diyerek sözünü kestim. "Sana eğer duygularımı hafife almak için benimle buluşmak istiyorsan, sana zaman ayırmam, maviş dedim." Gözlerimi kayalıklara hoyratça vuran dalgalarda gezdirdim. Buraya doğru gelirken güzel havanın an be an bozulmasına şahitlik ettim. Buraya gelirken hissettiklerimin an be an bozulması gibi izledim.
"Bana saçma lakaplarla seslenme."
"Seslenmem." Kısa bir sessizlik oldu. "Egemen."
"Duygularını hafife almadığım için seninle buluştum." Dediğinde hızla başımı ona doğru çevirdim. Hızlanan kalbimin coşkusuyla gülümsedim. O ise denize bakıyordu. Ellerini sertçe, kısacık saçlarından geçirdi. Daha çok başını kaşır gibi bir öne bir arkaya götürüp durdu. "Birinden hoşlanıyorum." Hızlanan kalbim öylece donup kaldı. Eğer yalnızca onun için atıyor olsaydı dururdu ama kalbim kan pompalamak için eski düzenine geri döndü. Olması gereken düzenine.
Egemen, sustu.
Ben, sustum.
Dalgalar kayaya vurmaya devam etti.
Sanki geri çekilip, kayaya vurulan her dalga yüzüme sertçe çarpıyormuş gibi hissettim.
O dalgalar yüzüme gerçekten vursaydı belki kendime gelebilirdim.
Yine de itiraz etmedim. İsyan etmedim.
Egemen'e bir şey sormakta istemedim.
Ama içimden keşke geçti. Keşke mesaj olarak yazsaydı. Beni buraya çağırmasaydı. Madem duygularıma inanır olmuştu o zaman ne diye beni karşısına çıkarmıştı. Ona demiştim. Ona eğer karşına gelirsem duygularıma ket vuramam demiştim.
"O yüzden, artık konuşmayalım." Dedi. "Bana yazmanı da istemiyorum ama seni engelleyemem. Mert, arada benden sana mesaj atıyor. Ya da seni araması gerekiyor-" Konuştu durdu işte. Abim yüzünden beni engellemeyeceğinden falan. Ama aklımda iki kelime dolanıp durdu.
Birinden hoşlanıyorum.
O vakit neden onunla mesajlaşmaya devam etmeme müsaade etti? O vakit neden en başında az önce söylediklerini dillendirmedi?
Yazık değil miydi hoşlandığı kıza?
Haksızlık değil miydi benim onu sevdiğimi bildiği halde mesajlarıma cevap vermesi?
Üzülmez miydi hoşlandığı kız?
Bankta ayağa kalktım. Onu bakasım gelmedi. Kalbimdeki bu duygu yüzünden ona bağırmak istedim. Ona neden beni kendisiyle yüz yüze getirdiğini sormak istedim. Yürümeye başladım. Eve gitmek istemedim. Sahilde durmak da istemedim. Bir an bütün her şeyi kaybetmiş gibi hissettim.
Bütün her şeyimi kaybetmiş gibi hissettim.
Ben ki hayalleri olan, idealleri olan Ahu. O an sanki hayallerimi de, ideallerimi de kaybettiğimi hissettim.
Bir amacım yokmuş gibi geldi.
Ağlamadım.
Yüzümde herhangi bir mimiğin olduğunu da düşünmüyordum ama kalbimdeki bu acı..
Bir kere gülse vazgeçemem aşık olurum demiştim.
Aşık olmaktan korkuyorum demiştim.
Yanlıştı.
O bana gülmemiş olsa da ben ona aşık olmuştum.
Şimdi ne yapacaktım?
***

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırk Kere Yazarsam?
Short StoryMert'in kardeşi: Bir şeyi kırk kere söylersen olur derler. Mert'in kardeşi: O zaman başlıyorum. Mert'in kardeşi: Bana aşık olacaksın, Egemen.