13| Alevler İçinde

1.2K 100 8
                                    

Juliet'in sırtında son sürat giderken civar köylerden gelen çığlık seslerini duymaya başladım. Merkeze giden rotamı en yakındaki köye çevirmek istesemde önce ana kaynaktaki sorunu öğrenmeli ve çözmeliydim. Bu yüzden durmadan yola devam ettim. Yaklaşık bir saat sonra hedefimdeki bölgeye ulaşmıştım. Aslında normal zamanda kırk dakikada gidebileceğim bir yoldu ama fazla hızın şu aralar bana kötü etki etmesinden mütevellit orta hızda ilerlemiştim.

Merkez bölge, yani diğer adıyla Akona imparatorluğun en büyük şehriydi ve kraliyet sarayı bu şehrin tam ortasına inşa edilmişti çünkü aynı zamanda bu şehir tüm krallığın tam orta bölgesindeydi. Onun için imparatorluğun kalbi desek yanlış olmazdı.

Akona'ya yaklaşırken sesler daha da artmaya başlamıştı. Saray civarı bölgeler ne kadar ıssız ve sessizse burası bir o kadar gürültülüydü. Ve korkarım bunlar kutlama gürültüsü değildi.

Kulaklarımda çınlama yaratan tüyler ürpertici çığlıklar duyuyordum.

Ve burnuma iğrenç kokular geliyordu.

İs, talaş, toz ve daha nicesi.

Şehrin girişine yaklaştıkça görüntü de bulanıklaşıyordu. Gökyüzüne ulaşan kara dumanlar büyük bir yangının habercisiydi.

At üzerinde ilerlemek git gide zorlaştığı için Juliet'i durdurup sırtından indim. Bir yere bağlamam gerekmiyordu çünkü büyülü havyanlar kaybolmazdı. Bir insan gibi bilinçleri vardı. Bunu bilmeseydim de rahatsız adımlarla birkaç adım arkamdan beni takip etmesinden anlayabilirdim.

Gördüklerim felaketti.

Her yer alevler içindeydi. Kızıl ateş değil kara alev yükseliyordu. Ve bu felaket demekti. Antik bir büyüden doğan kara alevin dinmesi imkansıza yakındı.

Evler bu zamanlarda henüz teknoloji çok gelişmediği için pek dayanıklı değildi. Yangının etkisiyle çöküyorlardı. Evden kopan parçalar ise sokağa dökülüyordu. Güvenli bir ortam kesinlikle değildi. İnsanlar oradan oraya koşturuyor, çığlıklar atıyordu. Bazılarının diri diri yandığına tanık olmuştum.

Yerler ise cesetten geçilmiyordu.

Gördüğüm ilk cesete bakarken -evlere bakarken ayağım takılmış ve üzerine düşmüştüm- nutkum tutulmuştu. Yüzüm bembeyaz kesilirken bedenim donakalmıştı. Üzerinde olduğum(?) ceset kanı çekilmiş gibi soluk bir renkteydi. Dudakları ve gözaltları mosmor olmuştu. Bu da öleli epey olduğunun göstergesiydi. Midem bulanırken boğazımdan bir öğürme sesi çıktı. Telaşla kenara çekilirken midemde ne varsa cesetin yanına çıkarmıştım. İstifra seansım bittiğinde ağzımı silip hızla ayağa kalkıp daha hızlı adımlarla meydana ilerlemeye başlamıştım.

Bir yerden sonra önüme çıkıp duran cesetleri görmeye dayanamayıp koşmaya başladım. Nihayet konsey üyelerini ve  kardeşlerimi gördüğümde hızımı arttırdım.

Kardeşlerim etrafa dağılmış büyü güçlerini kullanmaya çalışıyordu. Pek etki edemiyordu sanırım çünkü antik kara aleve karşı hiçbir şansları olmaması normaldi.

Evrenin kuruluşunda payı olan Eski Çağ Cadılarından ateşe hükmeden cadı Rebeka'nın yarattığı en mistik güçlerden biriydi bu. Gücü binlerce yıl önceye dayanan antik büyüye sahip kişilerin ancak bu ateşi etkileyen bir gücü olurdu ancak bu kişilerde çok nadirdi. Varlıkları ise saklıydı. Belli başlı kişiler dışında kendilerini göstermekten kaçınırlardı. Az insan çok huzur kafasında oldukları için kendilerine verilen ünden hoşlanmayıp gizleniyorlardı.

Bunlardan biri Marlon'du. Eski Çağ Cadılarından karanlığa hükmeden Ashley'in küçük küçük torunlarından biriydi. Evrenin en güçlü kara büyücülerinden biriydi çünkü gücünün temeli antik büyüye dayanıyordu. Şu an nerede bilmiyordum ama alevleri durdurmak için çalıştığını tahmin ediyordum.

Ruhsuz Düşes CanlandıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin