-21-

148 13 13
                                    


Sessizliğimde boğulmuş ve kurtulma yolu arayarak tek çareyi iki kablo; bir şıngırtıdan ibaret olan kulaklıkta bularak okula doğru yürüyordum.

Çok büyük skandal çıkmak üzereydi ve engellememin tek yolu Jungkook'tan uzaklaşmaktı. Benimle bu raddeye gelmesini bile beklemezken yeterince mutlu olmuştum.
Artık hayatın 'sana yetti bu kadarı' dediği kısımdaydım.

Ne kadar istemesemde.

Jungkook'un en büyük korkularından biri de insanlara yanlış anlaşılmaktı, bunu birlikte geçirdiğimiz sürece daha iyi anlamıştım. Ve ailesi de en büyük sınırlarından biriydi. Onların kulağına bir şey gitmesini istemiyordu.

İnsanlar ise benim gibi kusurlu biriyle nasıl vakit geçirdiğini sorgulamaya, dedikoduları yaymaya, Jungkook'un beni kullanıp atacağına, hatta Jungkook'un benim onu tehdit ederek yanımda durduğu gibi saçma sapan söylentiler çıkmıştı.

Gel gör ki ben de onun için endişeliydim. Geçen sene ağır bir depresyon yaşamış ve bunu zaten yeni yeni atlatmaya başlamıştı.

Tekrar ona bir şey olmasını istemiyordum. Hele ki benim gibi biri yüzünden.

Okula girdiğimde her zamanki çardakta oturan Jungkook, Jimin ve Tae göz açıma girmişti.

Jungkook'la göz göze geldiğimizde o bana öylece boş boş bakarken ben başımı eğerek okula yönelmiştim. Onunla böyle olmak benim isteğimdi. Ama yine onun içindi.

Yeterki iyi olsun, beni kötü bilsin...

Sınıfa çıktığımda karşılaştığım yargılayıcı bakışlara takılmadan ikinci sıradaki yerimi aldığımda MinSu yanıma gelmiş oturarak yayılmıştı.

"Sabah sabah nemrut gibisin yine bakıyorum."

Bir şey demeden Jungkook ile olan dünki konuşmaları açmış önüne koymuştum. Bana anlamadığını belli eden bakışlar atıp telefonu eline alarak okumaya başlamıştı. Ardından dudaklarını birbirine bastırıp telefonu kapatarak bana uzatmıştı.

" Kendince, çok haklısın. Ama açıklasa mıydın sanki? Bilemedim. '

" O bunları duymasın diye kestim konuşmayı zaten."

Başını doğrular şekilde salladığı sırada zil çalmıştı. Sol gözüm acımaya başladığında ise gözlerimi sıkıca kapatıp açsamda geçmemişti. Elimle biraz hava yapsamda inatçı ağrı yüzünden oflayarak başımı sıraya koymuş gözlerimi kapatmıştım.

MinSu ne olduğunu anladığından ve sürekli bu durumu yaşadığından sadece saçımı okşamakla yetinmişti.

.
.
.

Çıkış zili çaldığında uyuşukça eşyalarımı toplamış, çantamı koluma takarak ağır adımlarla sınıftan çıkmıştım. Ancak adım atmamla birine çarpmam bir olmuştu. Acıyan omuzumla biraz sızlansamda sola doğru yavaşça dönmüştüm.

"Çok özür dilerim, görme..."

Tanıdık simasıyla bana bakan kişiyle nefesim kesilmişti. Bu çocuk ölüm sebebim olacaktı.

"dim."

Kelimemi tamamladığımda başını iki yana sallayarak kaşlarını çatmıştı hafifçe.

"Sorun değil."

Beni orada bostan korkuluğu gibi bırakıp gitmeye başladığında sessiz kalıp yürümeye başlamıştım. Haklıydı.
Ne diyebilirdim ki...

Sessiz adımlarla ilerlemeye başladığımda tekrar önümdeki bedene toslamıştım.
Tanrı aşkına! Ne bu böyle!

"Ya yeter, bu gözü çıkartacağım artık."

Kendi kendime söylenirken göz ucuyla bana bakan Jungkook'u fark etmemiştim bile.

"Kendi sakarlıklarının suçunu gözüne atıp durma."

Soğuk sesi içimi titretirken dudaklarım hafifçe titremiş kendimi sıkmıştım.

Psikolojim cidden bir hiçlikten ibaretti.

"Özür dilerim, göremedim."

"Özür dileyip durma."

Sessiz kaldığımda bir şey demeden önündeki öğrenci yığınının yavaşça kapıdan çıkmasını beklemişti. Ardından bana dönüp kısa bir bakış attı.

"İnsanlara çarpıp durmak istemiyorsan arkamdan gel. En azından yabancıyla diyaloğa girmezsin. "

Hâlâ bana böyle kibar davranması gözlerimin dolmasına neden olurken başımı olumlu şekilde sallayıp arkasına geçtim. Bir iki kere ona çarpsamda sonunda binadan çıkmış bahçe çıkışına yönelmiştik. Jungkook adımlarını hızlandırdığında koşarka ona yetişmiş yanında durmuştum. Bu hareketimle bana dönmüş öylece bakmıştı. İfadesizce.

"Ben, teşekkür ederim."

Kelimeler ağzımdan zorla çıkarken bir şey demeden bana doğru bir adım atıp üzerime eğilmişti.

"Sebebini öğrenene kadar durmayacağımı biliyorsun değil mi?"

Bir şey demeden kalbimi dizginlemeye çalışırken bakışlarını - tahminimce- durmayan ve onun için atan kalbime indirip ardından bana bakmış gülmüştü.

"Neyin rolünü yapıyorsun öğreneceğim, fıstığım."

Fısıldadıktan sonra burnumun ucuna vurarak doğrulduğunda yolun ortasında put gibi kalakalmıştım.

"Yolun kenarından git ve mümkünse birilerine çarpma..."

Ardından hâlâ olduğu gibi kalan bana bakmış, süzmüştü.

"Gri."

Cümlesini tamamladıktan sonra son kez bana bakıp gitmeye başlamıştı. Ben onun arkasından bakarken yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. Tam anlamıyla kendime geldiğimde heyecandan yüzümde kocaman gülümseme oluşmuş, arkasından duymasını ümit etmesemde seslenmiştim.

Bu kadar uzaktanda duymasını beklemiyordum gerçi.

"BANA BAK ÇOCUK! KALP VAR DİYORUM! YETER ARTIK! Of!"

.
.
.















Gri JJK/TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin