Ölüm sessizliği

814 49 21
                                    

Mazzy Star- Fade into you

Küçüklüğümden beri birçok kişinin ölümüne şahit olmuştum. Bunların en başında annem geliyordu. O zamanlar araba plakası sayan ve gelen her kişinin plakasını ezberlemeye çalışan çocuktum. Başımda ağlayan insanların hepsi yabancıydı bana. Herkesin dağıldığı esnada annemin adını görmüştüm mermer taşında. Aslında ölümüne en yakından şahit olmama rağmen okuduğum psikolojide bunun karşılığı travma karşılığı unutkanlık, sessiz depresyon belirtisi olarak geçiyordu ve haliyle sanki hiç ölümünü görmemiş, hala yaşıyor da yabancı birinin cenazesindeymişim gibi davranıyordum.

Annemin suyun içinde cansız bedenini görmem benim için çoğu kayba neden olmuştu.

Babamın elime verdiği yeni almış olduğu belli olan kırmızı arabayı annemin mezar taşının üzerinde sürüyordum. Dünyadan bağlantımı ne kadar kesmek istesem de içime içime işleyen yalnızlık duygusunu tatmaya başlamıştım. Babamın yavaşça annemin yanı başından ayrıldığını görmüştüm. Dönüp baktığımda yavaşça uzaklaşıyordu bizden. Babamı en son o zaman görmeme neden oldu bu olay. Şimdi ne işle uğraşıyor ya da hala yaşıyor mu hiç bilmiyordum. Onu aramak içimden gelmemişti bu yaşıma kadar.

İşimden kaynaklı görmek zorunda kaldığım cenazeler benim için bir şey ifade etmezdi. Travma sonrası stres bozukluğu ya da olaya olduğundan daha çok etkilenmek bende yoktu. Hiçbiri bana annemin cenazesini hatırlatmazdı.

Fakat geriye dönüp baktığımda ne kadar ölümü hatırlattığını şimdi karşımda oldukça bakımsız yeni eşildiği belli olan ve özensizce toprak atılmış cenazeye bakınca annemin olduğu zamana gidiyordum. Sessizlik vardı koca ormanda. Ne kuş sesi ne de herhangi bir canlıya ait ufak bir ses.

Biraz daha odaklanınca esen rüzgarda yaprakların çıkardığı uğultu vardı.

Gurur gazeteciye mezar yapmayı bile çok görmüştü.

Elimi önümde birleştirmiş titremesine engel olmaya çalışıyordum. Gurur sabahın 5'inde beni almaya gelmişti ve ben sabaha kadar uyku uyumadığım için almasını beklemiştim. Yol fazla uzun gelmişti çünkü midem sürekli ağzımda geziyordum. Başımı yavaşça özensiz topraktan çektim. Gurur'a yan bakış attım. Sanki öldüren o değilmiş gibi eli cebinde, dudaklarında sigarasıyla beni izliyordu. Fazla rahattı. Rahatsız olacağım kadar.

Gözümden ne ara aktığını bilmediğim gözyaşı sessizce toprağa karışırken ona doğru adımladım. Duruşunu bozmadan sigarasını dudağına götürdü tekrar.

Ona olan nefretim yumruğuma yansıdı çünkü elim acıyacak kadar sert vurmuştum. Başı hafif yana kaydı. Burnunu çekti yavaşça ve bana döndü. Gözlerimizden geçen o soğuk nefret duygusu ikimiz içinde geçerliydi.

"Savcı, olmuyor böyle."

"Ne yaptığını sanıyorsun sen Gurur?"

"Ne yapsaydım mezarının başında dua mı etseydim?"

Bahsettiğim bu değildi ve bu adam beni delirtecekti.

Her şeyin bu kadar üst üste gelmesi sinirlerimi epey bozmuştu artık. Deliriyor gibi hissetmeye başladım.

"Edeceğin dua kabul olur mu senin gurursuz Gurur"

"Benim tanrım duamı istemiyor zaten Savcı"

Kaşlarımı kaldırdım. Hmm gibi ses çıktı ağzımdan. "Kimmiş senin tanrın?"

"Burada"

Alaycı yüz ifademin yerini sinir aldı. "Komik değilsin" diyip arkamı döndüm.

Ses çıkarmadı. Ben de bakma ihtiyacı duymadım. Ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama midemin tekrar kendini yoklatması başımı da etkilemişti. Şimdi hem mide ağrısı hem de baş ağrısı çekiyordum harika.

GİRDAP (BXB)Where stories live. Discover now