FİNAL

36.7K 2.9K 856
                                    

Hayatım dönemlere ayrılınca ve uzaktan dönüp bakınca çok da kötü şeyler yaşamamıştım. Belli bir zaman yokluk çekmiştik, bazen yalnız kalmıştım, yorgun olmuştum ama her zaman şükretmiştim çünkü bir yerlerde benden daha kötü durumda olan kişilerin olduğunu bilmiştim.

Şimdiyse, düşünmeme gerek olmadan yirmi senelik hayatımın en güzel zamanlarında olduğumun farkındaydım.

Daha önce konuştuğum erkekler olmuştu ama Asaf ilk sevgilimdi. İlk aşık olduğum kişi, bu hisleri yanında yaşayabileceğim tek insan.

Gülümseyerek onu izlerken dün gecenin hatıraları yeniden zihnime doluştu ve gülüşüm sırıtmaya döndü. "Bence gelmesinler," dedi kestiği domatesi bir kaba atarken. Sabahtan beri aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu. "Zaten niye çağırdım ki? Yemin ederim salağım ben."

İzlemeyi bırakıp oturduğum sandalyeden kalktım. Sabah da benden önce uyanıp kahvaltıyı o hazırlamıştı. Durup durup sorular soruyordu ve bu sorular, yüzümü kızartmaktan başka bir işe yaramıyordu. Yanına gidince yapabileceğim bir şeyler aradım ama yemeği de kendi yapmış, şimdi salatayı hazırlıyordu.

"Işık," dedi, yanında olduğumu görünce. "Ya ben sana otur demiyor muyum? Bugün her şeyi ben yapacağım."

"Sen yemek yapmayı bilmiyorum deyip durmuyor muydun?" Ellerimi tezgaha yaslayıp alttan yüzüne baktım ama gözleri pür dikkat kestiği yeşilliklerdeydi. "Ne oldu da birden aşçı kesildin?"

"Nefis yemek tarifleri."

"Ne?" dedim gülerek.

"Nefis yemek tarifleri diye bir sayfa var, oradan bakıp yapıyorum işte."

Saf bir şekilde söyledikleri daha sesli bir şekilde gülmemi sağladı. "Sen de yaptığın yemeğin fotoğrafını çekip sayfaya koy o zaman," diye dalga geçtiğimde ciddi bir ifadeyle baktı.

Bir şey diyecekti ama sonra vazgeçti. "Dalga mı geçiyorsun sen?"

Dudağımı bükerek başımı iki yana salladım. "Hayır, ciddiyim."

Ters ters baktı. Tekrardan işine döndüğünde derin bir nefes alıp tezgahın üzerindeki temiz bezlerinden birini aldım. Mutfak oldukça büyüktü, salonda da bir masa vardı ama fazla kişi olmadığı için burada yemek daha mantıklıydı. Bezle beraber masayı sildikten sonra çekmecelerin birinden bulduğum örtüyü de üzerine örttüm.

"Çok mu misafir geliyor evine?" derken çekmeceden bardak alıyordum.

Her şeyden fazla fazla vardı. Bizim evde bile olmayacak kadar çok tabak, bardak, çatal kaşık vardı. "Eve ilk taşıdığımda ben hiçbir şey almayacaktım aslında," dedi ben bardakları masaya taşırken. "Onur ayarladı evdeki tüm eşyaları. Gözü mü açtı bilmiyorum ama doldurmuş cidden bütün dolapları."

Asaf, evdeki ocağı bile ayda birkaç kere kullandığını söylemişti daha önce. Genelde dışarıda oluyordu ama evde de yemek yemiyordu. Yurttan çıktıktan sonra ufak bir mahallede iki odalı bir dairede yaşıyormuş en başta ama eline gelen para arttıkça yaşam şartları da tabii ki değişmiş, önce daha büyük bir eve, en sonunda da bu siteye taşınmış.

O salatayı bitirdiğinde ben de masayı kurmuştum. Telefonundan saate baktıktan sonra ağzının içinde bir şeyler homurdandı. "Sekizde burada olun demedik mi? Neredeyse dokuz olmuş saat, nerede bunlar?"

Duvardaki saate baktığımda saatin daha sekiz buçuk bile olmadığını gördüm. "Ne acelen var?" dedim salona doğru ilerlerken.

Arkamdan geldiğinde aynı koltuğa oturduk. Ben arkama yaslanıp açık olan televizyona baktığımda, bakışlarının benim üstümde olduğunu biliyordum. Gelecek olan sorunun da farkındaydım ama bakmazsam sormaz diye düşünüyordum.

Tazminat Ortağı | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin