Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
DİKKAT❗
Aslında sınır koymayı sevmiyorum ama artık mecbur kaldım. Çünkü 300-400 kişi okuyor gelen oy, 50 bile değil. Yani bilmiyorum, sizin vicdanınız el veriyorsa ben bir şey demiyorum.
Yeni bölüm için, 75 oy, 100 yorum sınırı vardır. Noktalama, harf, rakam, random ve yeni bölüm yazıları sayılmıyor.
"ACINASI OLMANIN ZARİF YOLU,HER ZAMAN SATACAK BİR RUHUNUN OLMASIDIR."
KISIM 2
🔞
Keyifli okumalar...
Balkonun kenarındaki tozlu zemine bir yastık koydu Marcus ve dikkatlice oraya oturmam için belimden sıkıca kavradı. Meydanı görmek istediğimi söylediğimde bundan hoşnut olmadığını söyledi ama istediğim için kabul etti.
Dean'ın ordusuyla gelen üstat, hemen Marcus'un arkasında duruyordu. Marcus, benimle işini bitirdiğinde üstat yanıma geldi ve gözüme baktı. "Göz kapağı delinmiş," Marcus'a baktı. "Deri eldivene ihtiyacım var. Kanat köklerindeki kan henüz kurumadı. Gözünü böyle iyleştirebilirim." Marcus, kanatlarını çırptı ve yükseldi. Kısa süre içinde geri geldi. Elinde bir çift deri eldiven vardı. Onları üstata uzattı.
Üstat, öne doğru eğilmem için sırtıma hafif baskı yaptı. Yeri taze olan yarık, acı doluydu ve o dokununca başıma korkunç bir ağrı saplandı. Çığlık atmadığım için kendimle gurur duymayı başardım. En azından sıktığım dişlerimin ardından boğulmuştu. Bu memnuniyet vericiydi.
Eldivenin içindeki koyu kanı delinen gözüme sürdükten sonra oraya Marcus'un verdiği bir bezi sıkıca doladı. "Korkmana gerek yok. Görmeye devam edeceksin." Omzumdaki ok yarasını da görmek için elbiseyi sıyırdı. Marcus beni gözlerden saklamak için kanatlarını iki yana açtı. Genişliği akıl almazdı. Balkonu bir uçtan diğer uca uzanan perde gibi kapattı.
İç içe kıvrılan yara, dönen demir kabzaya benziyordu. Siyah ve pembe rengindeydi. Kabarcıklı ağızı küçük hareketli solucanları akla getiren kollar yardımıyla iki taraftan birbirini çekiliyordu. Sertleşmişti. Üstat çıplak elini omzuma bastırınca sinmiş ağrı ciyakladı. "İyi durumda,"dedi üstat, omuzumu geri kapattı ve ayağa kalktı.
Melissa ve Dean yanıma gelmek için uğraştıysalar da birbirine giren karmaşanın içinde yan yana durmak zorunda kaldılar. Her ikisine soracak sorularım vardı. Hevesimi kıran Dean'ın başında güneşi kamaştıran kobalt mavisi tacının altında parlayan aynı renk gözlerinde gördüğüm iflah olmaz dondurucu ateşti. Bana atacağı fırçayı şimdiden kaldıramayacak kadar bezgin ve yorgundum.
Her yerde bir Deniz Nefesi vardı. Üstat, bir tanesinin yardımıyla balkondan indi. Mahzenlerde çıkarılan esirleri tedavi etmesi için Çan Kulesinin yanına götürüldü. Aralarında Nikkal da vardı. Marcus, onu gördüğü gibi yanına gitti. Nikkal'e öyle öfkeliydim ki ağabeyini görünce dökmeye başladığı içli gözyaşları bile içimdeki yangını söndürmedi. Yüzümü başka tarafa çevirdim. Ürkek bir şekilde kalçamın üzerinde geriye kaydım ve müthiş bir acıya sebep olmasına rağmen taş duvara kanatlarımı yasladım.