3

332K 11.2K 3.3K
                                    

ASAL

Her şey huzur verirdi. Kimi varken, kimi yokken...
Bana huzur veren tek şey denizdi. Derdine ortak olur, sessizce seni dinler, çıkardığı seslerle yaralarını hafifletir, daha sonra dalgalarıyla onları alıp uçsuz bucaksız bir bilinmeze sürüklerdi. Böylece canını sıkan her neyse, bir daha karşına çıkmazdı. En azından böyle düşünmek, bana iyi hissettiriyordu. Belki Hale'de de işe yarardı...
Kumsala indik. Hale, denize doğru yürürken, ben kumlarda oturmayı tercih ettim. Tatlı bir meltem güneşin yakıcı sıcağını azaltıyordu. Hale'ye baktım. Ayakkabılarını çıkarmış, ayaklarını suya sokmuştu. Arkası dönük olduğu için nereye baktığını göremiyordum. O sırada babam aradı. Sesi her zamankinden farklı olsa da, cümleleri aynıydı. Emirler...
Neyse ki Hale'ye çaktırmadan durumu anlatmıştım ve babam gariptir ki, anlayışla karşılamıştı. Babamla konuşmayı yeni bitirmiş, daha telefonumu cebime bile koyamadan denizdeki yelkenliyi seyretmeye başladım. Yelkenli bir sevdaydı. Ona ait olmak, her baba yiğidin harcı değildi. Denizi sevmek yetmezdi, rüzgara da aşık olmak gerekirdi. O kadar büyüleyiciydi ki, hipnotize ederdi. Ondan başka hiçbir şeyi görmezdi gözleriniz. Tıpkı Hale'nin denizden çıkıp yanıma geldiğini fark etmemem gibi...
''Bir gün bir yelkenliye sahip olacağım.''
Aklımdan geçen düşünceyi dile dökerek, yanıma, kumların üzerine oturdu. Bir an sesli düşündüğümü sandım ama Hale'nin de hayranlıkla ilerideki yelkenliyi izlediğini fark edince o sesin peri kızına ait olduğunu anladım. Yüzündeki tebessüm, son birkaç saattir ilk kez bu derece gerçekti.
''Çok güzel değil mi?'' diye sorarak bakışlarını bana çevirdiğinde ''Çok güzel,'' diye fısıldadım. Hayranlığının şaşkınlığa döndüğünü fark ettiğimde ''Yani yelkenli,'' diyerek tekrar denize döndüm. Şaşkındım. Onun böyle bir şeyi güzel bulacağını hiç düşünmemiştim. ''Yelkenlileri sevdiğini bilmiyordum.''
''Sonsuzluğa ait her şeyi severim.''
Yavaşça başımı Hale'ye çevirdim. Gözlerini kapatmıştı. Rüzgâr saçlarını yalayıp geçerken yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı. ''Her şeyin bir sonu vardır Hale,'' dediğimde derin bir nefes aldı. Sanki havadaki tüm oksijeni ciğerlerine doldurmak istiyordu. ''Ama bu hissin yok,'' diyerek gözlerini araladığında önüme döndüm. ''Çünkü uçsuz bucaksız denizin bir sonu yok.'' Göz ucuyla Hale'ye baktım. Avuç içine aldığı kumu, yavaşça diğer eline boşaltıyordu.
''Ama yelkenlinin bendeki yeri ayrı,'' dediğinde başımı ona çevirdim. Ellerindeki kumu çırparak ''Sadece denizi sevmiyorum,'' deyip bana baktı. ''Rüzgâra da aşığım.'' Tepki vermemek için derin bir nefes aldım. Sesli düşünmediysem, hissettiklerimi birebir nasıl bilebiliyordu?
''İşte bu yüzden önce bir yelkenliye sahip olacağım,'' diyerek tekrar gözden kaybolmak üzere olan yelkenliye baktı. ''Sonra sonsuzluğa...'' derken sözünü kestim.
''Ve ötesine...''
Şaşkınca bana dönen Hale sorgulayıcı bir şekilde bana bakıyordu. Her zaman aklımdan geçenleri o bilecek değildi ya... Sarı saçları karman çorman olmuştu ama o bunu hiç önemsemiyordu. Gerçekten rüzgâra âşıktı. Benim gibi...
Aklıma gelen fikirle ayağa kalktım. Üzerimdeki kumları silkeledim. ''Asal ya!'' Hale peşimden ayağa kalkıp üzerindeki ve saçlarındaki kumları silkeledi. ''Gel benimle,'' diyerek elini tuttum. Yerdeki ayakkabılarını zar zor eline alırken ''Şimdi nereye?'' diye sordu.
''Bu anı ölümsüzleştirmeye...''
''Anlamadım,'' diyerek kaşlarını çattı. Hayatımda önem verdiğim olayları hatırlatacak ufak simgeleri dövme yaptırmayı severdim ve şu anda bu anı unutmamı engelleyecek dövme istiyordum. 'Sonsuzluğa ve ötesine...'
Hale'yi çekiştirerek motora doğru yürüdüm. Asfalta çıkmamızla ayaklarındaki kumları temizleyip ayakkabılarını giydi. Bende o sırada motora binip çalıştırdım. Kaskı kafama geçirirken nereye gittiğimizi tekrar sordu. Hiçbir cevap vermeyince nefesini dışarı üfledi ve yardım için uzattığım eli tutup motora bindi.
Her zaman gittiğim dövmeciye doğru yola çıktık. Hızlandıkça Hale bana daha çok sokulmaya, nefes alamayacağım kadar kollarını sıkmaya başladı. Bu yüzden hızımı biraz daha düşürdüm. Dövmeci dükkânının önünde durduğumda, etrafa bakan Hale ''Burada ne işimiz var?'' diye sordu. Kaskı çıkartıp saçlarımı karıştırırken ''İn hadi,'' dedim. Şaşkınca bana baktığını hissediyordum. Elimi uzattım ve inmesine yardım ettim. Hale dükkânı korkuyla incelerken motordan indim. Dövmeciye doğru yürürken peşimden gelmediğini gördüm. ''Hadi Hale,'' dedikten sonra içeri girdim. Kasadaki adam beni gördüğü gibi ayağa kalktı.
''Oo Asal. Sanırım hatırlanmak istenen yeni bir anı daha var ha?''
Belli belirsiz bir tebessümle adama sarıldım. Gözleri arkamdaki bir yere kayınca, omzumun üstünden arkama baktım. Hale ürkek hareketlerle içeri girmiş, dudakları beş karış açık bir şekilde etrafı inceliyordu. ''O benimle,'' dediğimde Hale'nin bakışları benimle buluştu. Yanaklarının kızardığını fark ederken gözleri yanımdaki adama kaydı. Hafifçe gülümsedi, bu gülümseyişi gergindi. Sanırım daha önce onun gibi birini görmediği için biraz korkmuştu.
''Bu sefer ne yapıyoruz?''
Sol kaburgamın yan kısmını göstererek ''To infinity and beyond yazısı,'' dedim. Hale'nin şaşkınlığını ''Sonsuzluğa ve ötesine mi yazdıracaksın,'' derken ki ses tonuyla anladım. Omzumun üzerinden ona baktım. Yüzü mutlak bir şaşkınlıkla çarpılmıştı. Başımı evet anlamında sallayınca ''Neden?'' diye sordu. ''Çünkü o anı unutmak istemiyorum.''
''Hayalimi mi?'' Hafifçe gülümserken ''Hayalimizi,'' dedim. Hale'nin denizi andıran mavi gözleri, dudaklarıyla beraber açıldı. Adam ''O zaman ben bir kalıp çıkarayım,'' dedi. Tam yanımızdan ayrılıyordu ki, ''Bir dakika!'' diyen Hale koşar adım aramıza girdi.
''Lütfen iki kalıp çıkartın,'' dediğinde kaşlarımı çattım. ''Saçmalama Hale, amcam önce beni sonra seni öldürür.''
''Umurumda değil. Madem ortak hayalimiz, ortak bir dövmemiz olsun istiyorum. Bu da kendi kendime verdiğim en anlamlı doğum günü hediyesi olur.''
Hale'nin ciddi olup olmadığını anlamaya çalışırken dövmeci çoktan yanımızdan ayrılmıştı. ''Hale, bunu ömrün boyunca bedeninde taşıyacağının farkında mısın?''
Sanki çok saçma bir şey söylemişim gibi bana baktı. ''Dövmenin ne demek olduğunu biliyorum Asal,'' dediğinde ''Canın yanacak,'' diye devam ettim. ''Onu da tahmin edebiliyorum.''
''Her şeye rağmen istiyorsun yani?''
''Her şeye ve herkese rağmen istiyorum.''
Sustum. Ne dersem diyeyim, bundan vazgeçmeyeceğini anlamıştım. Adamın bizi çağırmasıyla, dövme yaptığı odaya doğru ilerledik. Elindeki kalıpları masaya bırakırken ''Önce hanginiz?'' diye sordu. Dövmenin nasıl yapıldığını gördüğünde vazgeçer umuduyla ''Ben,'' demiştim ki, Hale koltuğa oturdu. Sıkıntıyla derin bir nefes aldım. Dövmeciyle göz göze geldiğimizde 'O olsun,' der gibi omuz silktim. Adam kalıpları eline aldı. Yazıların kısalığı dikkatimi çektiğinde ''Bir yanlışlık var sanırım,'' diyerek adamın yanına gittim. Adam kalıplara bakarak ''Ne gibi?'' diye sordu. Hale'de merakla elindeki kalıplara bakıyordu.
''Ayrı ayrı değil, bir cümle olacaktı.''
Adam gülümseyerek ''Zaten öyle,'' dedi. Benimle dalga mı geçiyordu bu adam. ''To infinity'' ve ''and beyond'' yazan kalıpları elime alıp birbirinden uzak tutarken ''Bunun nesi bir cümle?'' diye sordum. Adamın keyifli gülümsemesi artarken ellerimi tutup birbirine yaklaştırdı. Kalıpların uçları birbirine değerken cümle tamamlanmış oldu.
''Madem bu ortak hayaliniz, birbirinizleyken anlamlı olsun. Eğer o anı hatırlamak istiyorsanız, sadece sarılın. Yeter...''
* *
Birkaç saat içinde sarılınca tamamlanan bir dövmeye sahip olmuştuk. Her ne kadar başta buna karşı çıksam da, hayalimiz için anlamlı olacağını inkâr edemezdim. Hale yoksa, sonsuzluk yoktu. Ben yoksam da, ötesi...
Hale elini bandajlı kısımda dolaştırırken iç çekti. ''Canının acıyacağını söylemiştim,'' dediğimde bakışlarını bana çevirdi. ''İnan bana içimdeki acının yanında, bu hiçbir şey.''
Yine hüzünlü haline dönmüştü. Bu havayı dağıtmak için saatlerimi harcıyordum ama o, saniyesinde her şeyi eskiye döndürebiliyordu. Haksızlık!
''Ne yapmak istersin?''
Fark etmez der gibi omzunu silkti. Karnımdan gelen seslerle ''O zaman bir şeyler yiyelim, sonrasını düşünürüz,'' dedim. Başını olur anlamında sallayınca motora binip yola koyulduk. Gözüme en hoş gelen restoranın önünde durdum. Dışarıdan ufak görünürken içeri girmemle geniş bir alana yayıldığını fark ettim. Hale'yi önüme katıp terasa çıktığımda, deniz manzarasına tamamen hâkim olduğunu gördüm. Yemekleri de güzelse, burası vazgeçilmez mekânlarım arasında olacaktı.
İki kişilik bir masaya oturduk. Bir garson menüleri verip yanımızdan ayrıldı. Kısa süren bir incelemeden sonra menüyü masaya bıraktım.
''Ne yiyeceksin?'' diye sorduğumda Hale dudaklarını büzerek menüye bakmaya devam etti. ''Sanırım sezar salatası alacağım,'' dediğinde gözlerimi abartılı bir şekilde devirdim. Bu kızları anlamıyordum. Vücutları mankenlere taş çıkaracak kadar güzel olmasına rağmen neden sadece salatayla beslenirlerdi ki...
''Sen?'' diye sorduğunda garsonu çağırdım. Adam koşar adım yanımıza geldi. ''Bir sezar salata istiyoruz. Bir de körili tavuk.'' Hale gülümseyerek başını iki yana salladı. ''İçecek bir şeyler alır mısınız?''
Hale'ye baktım. Adama sıcak bir gülümsemeyle ''Su, lütfen,'' dedi. Adam not alırken bana döndü. ''Ben bir şey istemiyorum. Çabuk gelsin yeterli.'' Garson menüleri toplayarak yanımızdan ayrıldı. Hale muzur bir ifadeyle bana bakarak ''Köriden vazgeçemiyorsun,'' dedi. İlk kez onun sayesinde tattığım lezzetin müptelası olmuştum ve o bunu hatırlatmaktan çekinmemişti.
''Hiçbir şey vazgeçilmez değildir Hale,'' dediğimde yüzündeki gülümseme yavaşça silindi. Her şeyi berbat etmek üzere olduğumu fark edince ufak bir küfür mırıldandım. O sırada telefonuma gelen mesaj dikkatimi dağıttı. Ekrandan mesajı okudum.

Gönderen: Ana kraliçe
Baban olanları anlattı. Yarın saat 10 gibi evde olun. Hem kahvaltı yaparız, hem de şu konuyu adam gibi konuşuruz. Seviyorum sizi. Dikkatli olun.

Derin bir nefes alarak telefonu yerine bıraktım. Hale ne olduğunu sorunca ''Annem,'' dedim. ''Yarın kahvaltıya geç kalmayın diyor.'' Hale'nin gözleri büyürken ''Beraber olduğumuzu biliyorlar mı?'' diye sordu. Kolumdaki saati göstererek ''Bilmeseydiler, şu anda seni bulmuş olurlardı,'' dedim. Hale bana hak verircesine başını salladı ama yine süngüsü düşmüştü. Başını denize doğru çevirdi. Sanırım içindekileri bakışlarıyla denize anlatmak istiyordu. Belki de, bu konuda da neler hissettiğimi anlamıştı.
Yemeklerimiz geldiğini görünce ''Nihayet!'' dedim. Garson tabaklarımızı masaya koydu. ''Başka bir arzunuz var mı?'' Kaşlarımı çatarak tabağa bakarken ''Evet var,'' diyen Hale'ye baktım. ''Salatamda olması gereken tavuklar.''
Garson hiçbir şey anlamamış gibi bakıyordu. Hale, salata tabağını gösterirken ''Ben sezar salatası istemiştim,'' dedi. ''Ama tavuktan eser yok. Ha pardon aralarda ufak tefek parçalar var.''
''Bende ekmek rica edecektim ama tabağımdaki kırıntılarla da idare edebilirim sanırım.''
Garson renkten renge girerek özür dilerken, patron olduğunu düşündüğüm bir adam bize doğru gelmeye başladı.
''Bir sorun mu var?''
''Eğer yemeklerinizin tat kontrolünü, müşterilerinizin tabaklarından yapmıyorsanız, evet bir sorunumuz var.''
Adam kaşlarını çatarak önce benim tabağıma sonra Hale'nin tabağına baktı. Yanındaki garsona otoriter bir tavırla, bu işten sorumlu kişiyi getirmesini söyledi. Garson koşar adım yanımızdan ayrıldı. ''Çok özür dilerim beyefendi. Böyle bir olay ilk kez başımıza geliyor, inanın.''
Adam arka arkasına özürlerini sıralarken, az önceki garson yanında bir kızla bize doğru gelmeye başladı. Kıvrımlarını ortaya çıkaran bir kot ve tişört giyen kız, kumral saçlarını dağınık bir şekilde tepeden toplamıştı. Özenli desem değildi, özensiz desem değil...
Doğaldı.
''Tabakları süsleyen arkadaş buymuş efendim.''
Patron arkasını dönüp kıza bakarken ''Bahar!'' dedi. Kız iri, gri gözlerini adama dikerken ''Buyurun efendim,'' dedi. Aralarındaki gerilimi fark etmemek için salak olmak gerekirdi. Patron tekrar bize doğru dönüp, tabaklarımızı işaret etti.
''Açıklamanı duymak için sabırsızlanıyorum.''
Kız tabaklarımıza göz gezdirdikten sonra ''Sadece fazlalıkları aldım efendim,'' dedi. Hale birden kahkaha atınca dikkatim ona kaydı. ''Sanırım sezar salatasındaki tavukları fazlalık olarak düşündün.''
Bahar denen kızda gözlerini Hale'ye çevirdi. ''Arkadaşımın tabağındaki körinin fazlasını da ekmeğinle sıyırdın herhalde,'' diye devam etmesiyle onu uyardım. Masada ben varken onun konuşması yanlıştı.
''Seni işe alalı daha bir saat bile olmadı ama sen deneme süreni doldurmadan kendini kovdurmayı başardın. Tebrikler!''
Bahar'ın kaşları çatılırken ''Beni kovuyor musunuz?'' diye sordu. Hale alaycı bir ifadeyle kıkırdayınca gri gözleri kırmızıya döner gibi olmuştu. ''Hale!'' diye uyardığım an gülmeyi kesip özür diledi. Kız bakışlarını tekrar adama çevirirken ''Siz beni kovamazsınız. Ben istifa ediyorum,'' dedi. Tam yürümeye başlamıştı ki, duraksayıp geri döndü. Bakışlarının odak noktası olduğumu görünce tek kaşımı kaldırdım.
''Yemeklerinin hiçbirinde hayır yok, aklın varsa başka bir yere git!''
Patronun şaşkınlıkla dudakları açıldı. Bahar tekrar yürümeye başladı. Adam öfkeyle arkasından bağırırken kız orta parmağını göstererek yürümeye devam etti. Garip ama onun bu hali, gülümsetmişti. Farklıydı. Çevremdeki kimseye benzemiyordu ve bu fazlasıyla dikkat çekiciydi.
''Beyefendi bu saygısızlık yüzünden gerçekten özür dilerim.''
Patron bize döndüğünde ''Hadi Hale,'' diyerek ayağa kalktım. ''Beyefendi, gerçekten söyledikleri deli saçmasından başka bir şey değil,'' diyen adama sert bir şekilde bakarken ''Delilere, normal insanlardan daha akıllı oldukları için o adın takıldığını biliyor musunuz?'' diye sordum. ''Size iyi günler.'' Yürümeye başladım. Hale'nin arkamdan koştuğunu hissediyordum. Restorandan çıkarken ''Sana inanamıyorum Asal,'' diyen Hale'yle duraksayıp arkamı döndüm. Kaşlarını çatmıştı.
''Tabaklarımızı o hale getirdiği için kovulan ve bunun için patronundan intikam almak isteyen bir kıza inanmayı mı tercih ettin sen?''
Sesindeki sitem rahatsız etse de, bugün onun günü olduğu için sakin kalmaya çalıştım. Derin bir nefes aldıktan sonra tekrar yürümeye devam ettim. Kime inanacağıma ben karar verirdim ve o kız kesinlikle o adamdan daha güvenilir duruyordu.
* *
HALE

VELİAHTLAR 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin