Bölüm 16 "Gerçekliğin Kıyısı"

1.4K 97 138
                                        

Upuzun bir bölüme hoş geldiniz çiçeklerim!

Bölüm sınırı: 100 oy ve 150 yorumdur. Sınır tamamlanmadan bölüm gelmeyecek.

Geçen haftaki sınır dolmamasına rağmen merakla bekleyenler için attım ama bu durum beni gerçekten üzüyor. Sınırlara dikkat edelim lütfen.

Yıldıza basıldı mı?

Keyifli okumalar!!

BÖLÜM DÜZENLEMESİ DAHA SONRA YAPILACAKTIR.

***

"GERÇEKLİĞİN KIYISI"

"Denize bakmayı bilmeyenler, bir gün mutlaka boğulur. İşte bundandır gözlerinden kaçışlarım."

Kahraman Tazeoğlu





Hasret, en basit tanımıyla özlemi çağrıştırır. İnsan pek çok şeye hasret duyar; ev, okul, arkadaş, kitaplar... Aklınıza gelebilecek her şeyi barındıran sonu olmayan bir kelimedir bu.

Anne.

Baba.

İki kelime de benim için çok şey ifade ediyordu. İçimde bir parça da olsa kırgınlık vardı. Biri terk etmişti, biri ortada birikmişti. Gitmesine gerek yoktu onun da, hissettiremediklerinden dolayı beni kimsesiz bırakmıştı zaten. Tutunacak dalım kalmadı ki benim, parçalandım ben. Hem de her gün. Gören, duyan, bilen yoktu şayet olsalar bile üç maymunu oynamak hep daha basit gelmiştir insanlara çünkü islerine bu geliyordu da ondan.

'İnsan' dediğimiz varlık böyledir iste: kahpe. Kimseye güven olmaz burada. Herkes, herkesi nasıl bacaklarım düşüncesinin derdinde. Kimse kimseyi gerçekten önemsemez, essiz kılmaz, hissettirmez. Biz insanlar hiç kimseyi çıkarlarımız olmadan sevmeyiz. Karşılığını bulamazsak da ortada bırakırız.

En basitinden, birine güvenmek... Herkes derdini anlatabileceği bir arkadaş ister. Sorununu veya sevincini paylaşarak içindeki tatmin duygusuna ulaşmak ister. Belki de annem de bende hislerinin karşılığını bulamadığı için terk etmişti, çıkarlarına yetemediğim için beni ortada bırakmıştı.

Aklıma yaklaşık yedi sene öncesine ait olan başka bir anim düştü ve kalbimdeki kapanmayan yaralardan yalnızca biri daha sızlamaya başladı.

On yedi yaşım... Bugün doğum günümdü ama ben işe gitmek zorundaydım. Ne yazık ki babam kendini her gecen sene daha da salmaya devam ediyordu. Artık işe gitmiyor, tıpkı bir ayyaş gibi sokaklarda veya kapının önünde sızıyordu. Bu akşam da o akşamlardan biriydi. Kapının ardındaki mırıldanmalarını duyabiliyordum.

Bugün de işe gidecektim. Saçlarımı tarayıp üzerime çalıştığım restorana ait olan amblemli tişörtü giymiştim, altıma da takim şort eteğini giydim. İçine Fransızca not defterimi koyduktan sonra kapıyı açtım. Kapıya yaslanmış olduğu için açmamla beraber yere doğru sendeledi. Onu kaldırıp salondaki küçük koltuğa bıraktım. Mide bulandırıcı derecede alkol kokuyordu.

Çantamı sırtıma takarken uyanır gibi oldu. Masaya birkaç kutu bıraktı. "Geldiğinde bunları dene," dedikten sonra yine sızdı. Yutkundum.

Yine mi?

Yine. Olmaz.

İstemiyordum ve korkuyordum. En son seferinde hastanelik olmuştum ve çok korkuyordum. Nasıl olurdu?

KRİZANTEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin