Yazardan...
Kraliçe, başını geriye doğru yatırınca çenesinin altındaki siyah yanık izinin detayları ortaya çıktı. "Bana getirdiğin haberleri anlat."
Ulak tek dizinin üstünde ileriye doğru baktı. Dar yüzünde, gözleri küçük ve yanaklarına doğru çökmüştü. "Anáil Krallığına bağlı, Cebrian Kalesini kuşatık. Bölgenin muhafız başı, Lord Davos Pason'un bize bağlılık yemini etmeye hazır olduğunu söyledi. Ancak korkuyorlar, bunun içinde sizden bir yemin şartı talep ediyorlar. Hayatlarının güvende kalacağından emin olmak istiyorlar."
Sör Jurian Gery konuştu. "Kale adamlarını ne yaptınız?"
Ulağın dudakları yukarı doğru kıvrılırken buna kaşını kaldıran yalnızca kraliçe olmuştu. "Hepsi aynı kanı taşıyan Errialan Hanedanlığının şövalyeleriydi. Hepsinin tek sıra halinde siperlere astık. Kendir düğümleri boyunlarının etrafına sıkı sıkı doladık."
"Ama Kral bizi ciddiye almadı, değil mi?" Kraliçenin sert çelikten dövülen sesi, ulağın sırıttışını zehirledi.
Ulağın bakışları yere düştü, sonra gözlerini kırpıştırdı ve alnını ovuşturdu."Hayır efendim, kuşatma için kimse gelmedi."
"Yani demek ki, kışkırtma bir işe yaramadı. Kral Dean, kalesini savunacak bir ordu göndermedi. "Kraliçe başını sol omuzuna doğru indirmişti. Delici mavi gözleri keskin bir ilgiyle ışıl ışıldı. "Tatlı Robert, söyle bana şimdi, ben mi aptalım yoksa Kral Dean mı?"
Ulağın yüzüne bir korku ifadesi yerleşti.
"Kraliçem, elbette aptal değilsiniz." Kraliçenin ifadesi tüyler ürperticiydi. Yan tarafında dikilen El'e baktı.
"Ah tatlı Robert, çok güzel konuşuyorsun. Bu gece yatağımı ısıtmak ister misin? Biliyorsun Buz Prens kaçtı. Beni tatmin edecek kimse kalmadı elimde. Ama sana bakınca bu konuyu çok da dert etmeme gerek yokmuş. Ne dersin, ister misin?"
Ulağın beyaz teni kızardı. İlk cüretkarlığından en ufak iz yoktu."Ben...ben size layık olamam efendim." Kraliçe onun arzusunun hissetmişti.
"Kaç yaşındasın?"
"Henüz on yedi oldum Majesteleri,"
"Oldukça güzel bir yaş, " Tekrardan El'e baktı.
Kraliçenin El'i, Yüksek Vadi Hanedanlığına bağlı, Şehir Muhafızı Lord Edmure Sulivan'ın oğlu Kan Katili unvanlı Sorah Luca'ydı. Babasının kafasını çıplak elleriyle koparması ona bu ünvanı getirmişti.
Kraliçenin sağ yanındaki yerini terk etti. Soğuk bir kayıtsızlıkla yürümeyi sürdürdü ve doğruca ulağın içinde durduğu çembere ilerledi.
Ulak, onun gelişini izlerken tedirgindi. Adamın boyu, vahşi geniş yüzü ve uzun koyu siyah saçlarıyla çoğu zaman bir dev olarak da anılırdı. Yanından geçip gidinceye kadar bile dizlerinin titrediğinin farkında değildi Robert.
Arkasına bakmayan ulağın bedenine çarpan gürz, tek darbeyle onu ikiye ayırmıştı. Etrafta saçılan et ve kan oradaki diğer muhafızların yüzünü çevirmesine sebep olmuştu. En azından birkaç kişi bunu yapmıştı. Ancak Kraliçesi'nin onları izlediğinden haberi olanlar gözlerini açıp parçalanan çocuğa dikkatlice baktı.
"Kaşifi çağırın bana!" Kapıdaki mızrak şövalyelesi kapıyı açtı. İçeri giren yaver olmuştu.
Kraliçenin önünde eğildi. "Majesteleri, kaşif zehirlenmiş. Durumu oldukça kötü. Doktor henüz geldi ve yapacak bir şey kalmadığını söyledi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ORDUSU | DÜZENLENİYOR
Fantasy© Tüm hakları saklıdır. Toprak sıcak, gökyüzü güneşsiz ve halk tedirgin. Yaşlı Orak'ın kehaneti kulağımda çınladı. Kuzgunların kanatları külden taşa dönüştü. Artık kurtuluş yok. Yeryüzü alev alacak. *** Geçmişte var olmuş ama asla doğruluğu teyit...