KISIM 2
Bu yolculuk, bana ilk kez kasabamdan uzağa gittiğim o günü hatırlatıyordu. Sanki her şey tuhaf bir biçimde kendini tekrarlıyordu. Bir şeylerin farklı olduğu nokta kafamın içindeki düşüncelerden ibaretti. Bu kez tereddüt içinde sıkışıp, başıma ne geleceğini bilememenin dar ve aynı zamanda bunalımdan çok daha sağlamdım. Nereye gittiğimi, neden gittiğim ve beni karşılayacak şeylerin ne olduğunu az çok biliyordum. Evet, o zamanda az çok tahmin etmiştim ama endişe ve korkuyu kovalayan yitirme tehditine karşı kendimi nasıl kollamam gerektiği hakkında fikirlere sahip değildim.
Yaşlı ihtiyarın köyünü göremesek de yaklaştığımıza işaret eden müthiş bir kalabalığın uğultusu ve çığlığı, bir yerlerden yükselen dumanla kendini belli etmişti.
"Yüce Yaratıcı merhamet et!" İhtiyarın adımları bıçak gibi kesilmişti. Ölümcül soğukluk çoktan tepemize binmişti. Tedirgin ifadelerimizin altına gömülen soğukkanlılılığı sökerken kılıçlarımızda beraberinde geldi.
"Oraya gitmeliyiz!"dedi Victor. Yüzündeki ifadeyi okumak ve neler planladığını anlamak zordu ama Nikkal'in bile ona bakarken kanının çekilmesine sebep olan şeyin cesaret mi yoksa aptalık mı olduğunu karar verecek zamanım yoktu.
Sör Huang, ondan asla göremeyeceğiniz bir yüzle hemen Victor'un yanında yer alıyordu. Kılıcı tutuşundaki güç olağanüstü bir akım yayıyordu. Nefesim kesildi.
"Başları dertte olabilir."
Derin bir nefes göğsümü yükselti. Sör Huang, bana baktı. "Siz burada kalın."dedi. Onu birden böylesine ciddi ve soğuk görünce, itaat etmekten başka çarem yokmuş gibi köşeye sıkışmış hissettim. Buna izin vermezdim ama. Korkup kaçmak için buraya gelmedim.
"Bu mümkün değil," Maisa ve Nikkal'e baktım. "Onlar... İkisi Sör Ellien ile burada kalsınlar."
Nikkal karşı çıkacak gibi olduğundan onu durdurdum. "Sırtında bir bebek var Nikkal. Onun için burada kalmak zorundasın."
Sör Huang'a döndüm. "Beni hiçbir güç burada tutamaz. O yüzden Sör, lütfen konuşarak zaman kaybına sebep olmayın." Muhafızım Sör Conroy, çoktan beni kollamak için yanı başımda saldırmaya hazır bir pozisyonda beklemeye başlamıştı. Beni ikna edemeyeceğini öğrenen Sör Huang, sadece ters bir bakışla yetindi.
"En azından yakınımda dur!"
"Gidelim o hâlde!" Victor'un peşinden hepimiz ilerlemeye başladık. Bir yayı
şeklinde yarım bir çember dizilim göstermiştik.İhtiyar, "Durun!"dedi. "Ne olduğunu biliyorum. Kılıçlarınızı saklayın."
Sör Huang, kaşlarını çatmıştı. "Daha açıklayıcı olur musunuz efendim."dedi.
"Görünce anlarsınız."
Açık meydanın ortasında kötü hanelerin izini taşıyan kalabalığın ön safasında iki kadın rahatlıkla kalabalığın içinde onları ayrı tutacak izlenimler bırakıyordu. Birine ya da birilerine dizlerini döverek yalvarıyorlardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ ORDUSU | DÜZENLENİYOR
Fantasy© Tüm hakları saklıdır. Toprak sıcak, gökyüzü güneşsiz ve halk tedirgin. Yaşlı Orak'ın kehaneti kulağımda çınladı. Kuzgunların kanatları külden taşa dönüştü. Artık kurtuluş yok. Yeryüzü alev alacak. *** Geçmişte var olmuş ama asla doğruluğu teyit...