12 - 16 Haziran 1996

156 10 27
                                    

Sevgili Günlük, 

Theodore'yi seviyorum. Hemde çok. Ve o bunların hiçbirini hak etmiyor. 

"Böyle düşünüyorsan beni bırakmaman lazımdı, bebeğim. Ama sana kızamıyorum bile sevgilim." Theodore Nott, eskisinden daha yıkık bir halde cılız bir sesle konuştu. Kitabın her kısmını okurken verdiği aralar hiç bu kadar uzun olmamıştı. Biliyordu ki, hepsini bir anda okusa kaldıramazdı.

Babası, Mr. Nott, Azkaban'a gitmiş. Bunu bugün öğrendim daha doğrusu beraber öğrendik. Okulun daha doğrusu dönemin son günüydü ve bu ani haber bizi şoka uğratmıştı. 

Masanın ucunda Theodore ile oturuyorduk. O fazla sosyal biri değildi. Arada sırada Malfoy, Zabini, Crabbe ve Goyle ile takılsa da çok aradaydı. O tayfayı fazla onaylamıyorum. Yani hoşuma gitmiyor. Ilk yıllarımda Parkinson tarafından uğramış olduğum zorbalığı hala hatırlıyorum. Ama genelde benimle takılmasını sağladığım için fazla sorun çıkmıyor. 

Beraber Sbd'ler hakkında konuşuyorduk. "Bence sevgilim, Sihirli Yaratıkların bakımı benim için en azında kağıtta pek iyi geçmedi." Diye fısıldadım. "Açıkçası seneye o dersi bıraksam mı, emin değilim bu yüzden iyi geçmesini isterdim." 

Kafasını olumlu anlamda salladı. "Benim iyi geçmiş olsa da, seneye alacağımı düşünmüyorum. Kehaneti ve büyülü rünleri de aynı şekilde." Dedi biraz iğrenir bir ifadeyle. "Büyülü rünleri zaten başından beri sevmiyorsun. Aynı şekilde kehaneti de öyle. Neden onları aldın?" Dedim kaşımı kaldırarak. "Büyülü rünleri sen tavsiye etmiştin yani geçen sene. Bende dedim ki, belki derslerde aramız yumuşayabilir." Dedi somurtarak.

"O yüzden mi dersleri aldın gerçekten?" Dedim eğlenir biçimde. "Onun yerine gelip biraz özür dileyip, yalvarabilirdin." Dedim alayla. Bana göz devirdi. "Melon¹ ile oldukça eğleniyor gibi gözüküyordunuz, moralinizi bozmak istemedim." Dedi sinirle burnundan soluyarak. Onun bu haline kahkaha attım. Hayran bir bakışla birkaç saniye bana baksa da sonra bakışları eski haline geldi. "Suçlu tamamen sendin Theo. Reddetmeseydin tüm baloyu beraber geçirebilirdik. Bana bir balo borçlusun." Dedim reçelli ekmeğimden bir ısırık alırken. "Telafi edeceğim güzel bayan." 

Bu konuşmadan sadece bir dakika sonra masaya hızla bir baykuş kondu. Cebimde bulunan iki galleonu elimde tutarak postayı aldım ve baykuşun torbasına 2 galleon koydum. Gelecek Postası her ne kadar yalan haberlerde usta olsa da, Theo ile bu haberler üzerine dalga geçmeyi seviyorduk. 

Gazeteyi elime alıp ilk sayfasına baktığımda hareket eden canlı resimle birkaç saniye bakıştım. Yanımdaki Theo omzumun üstünden habere baktı. Babasının resmini görmesi ile dahada yakınlaştı. "Ne, ne diyor?" Dedi sadece birkaç saniye sonra. Önemsememiş görünmeye çalışsa da, önemsediği belliydi. "Esrar Dairesine gizlice girmeye çalışmaktan Azkaban'a atılmış." Dedim tüm haberi kısaca özet geçerek. Duygusuz bir bakış takındı ve kolunu belime sardı. Sanki yanlış birşeyi örtmeyi ister gibi. Ona birşey sormayı istiyordum ama tahminimce hiçbirinden haberi yoktu, haberi daha yeni benimle öğrenmişti. 

Theodore tamamen bana sarılı kaldı. Onu zorlamak istemiyordum ama daha yeni yemek yemeye başlamıştık. Ve böyle giderse aç kalacaktı. "Canım," dedim belime sarılmış Theo'nun saçıyla oynayarak. "Birşeyler yemen gerekiyor."' Bana omuz silkti ve boğuk bir sesle konuştu. "Ben istemiyorum ama sen ye." Fazla derinden etkilememiş olan bir durum olduğu belliydi ama doğal olarak da etkilenmişti. Iç çekip onun saçı ile oynamaya devam ettim. Ama aniden bir baykuş geldi ve balkabağı suyuna çarpmaktan bir santimle kurtuldu. Baykuşun krem rengi tüylerinden bazıları mor, siyah, yeşil ve pembeydi. Ayağında pek süslü bir zarf tutuyordu. Theodore kafasını kaldırdı ama baykuşa moralsiz moralsiz baktı. Sonra ise mektubu aldı. Arkasında Frankly Teyze diye birinin ismi vardı. Theodore o isimle iyice huzursuz oldu. Baykuş ise onu kahverengi badem gözler ile inceliyordu. "Git baykuş." Diye mırıldandı eli ile kış kış yaparak. Baykuş gitmedi ve aynı bakışla bakmaya devam etti. Theo iki kez daha tekrar etsede gitmedi. "Mektubu senin önünde okumayacağım, tamam mı?" Desede gitmedi. Ne olduğunu anlamamıştım ama olaya müdahale etmeye karar verip baykuşun yumuşacık tüylerini okşadım ve baykuş mutlulukla öterek gitti. "Niye değdin ki sen şimdi ona? Hem olayı çözmek istiyorsan benide sevebilirdin. O zaman bende bu baykuş kadar mutlu olurdum. Hayır her tartışmamda karşı tarafa sevgi göstererek gitmesi için kullanacaksan o zaman yandık." Söylenişlerine devam ederkren mektubu açtı. Kısa bir mektup olmalıydı ki erken bitti. Mektubu buruşturup cebine attı. "Yemeğini ye. Sonra trende buluşuruz tamam mı?" Bana onay ister gibi baktı. Kafamı salladım be o da çantasını alarak gitti. Birkaç lokma daha yedim ve masadan kalktım. Biraz birşeylerle uğraşsam ve gidişe yakın mutfağa gitsem fena olmazdı. 

Dear Diary :Theodore NottWhere stories live. Discover now