yirmi dördüncü bölüm

51.6K 3.2K 427
                                    

Müge; Işık çok heyecanlıyım resmen yazamıyorum, eve gelince her şeyi ama her şeyi ayrıntısıyla anlatacağım

Müge; Ses kaydı da aldım

Müge; VE SARILDIK

Müge; Öpüyorum aşkım konuşuruz gelince öleceğim yoksa

Görüldü.

Işık; Tamam, olur konuşuruz

***

Tazminat Ortağı; Işık, bir şey söylemem lazım sana

Tazminat Ortağı; Arkadaşların az önce gittiler de

Tazminat Ortağı; Bir tanesi tam çıkmadan elime bir kağıt tutuşturdu, numarası var içinde

Tazminat Ortağı; Attım kağıdı, haberin olsun yine de

Asaf'ın attığı mesajlara bakarken tuttuğum nefesimi sıkıntıyla verdim. Müge yapacağım demiş ve yapmıştı, artık şaşıramıyordum çünkü Asaf'a fena halde kafayı takmış gibi davranıyordu.

Tazminat Ortağı; Neredesin sen bu arada?

Tazminat Ortağı; Bugün olmazsa bile yarın buluşacağız, kaçışı yok

Işık; Kaçmak isteyen de yok

Işık; Sen neredesin?

Tazminat Ortağı; Onur'la takılacağız biraz

Tazminat Ortağı; Seni de alırdım ama kabul etmeyeğini bilecek kadar tanıyorum artık seni

Işık; Al

yazıyor...

Tazminat Ortağı; Dalga geçme benimle

Işık; *konum*

Işık; Bekliyorum

ışık çevrimdışı.

Tazminat Ortağı; Hasiktir
(bu mesaj silindi.)

Tazminat Ortağı; Geliyorum

***

Önümde duran arabaya bakarken bilmiyordum ama içinden Asaf'ın çıkacağını tahmin edebiliyordum.

Beklediğim gibi, sürücü tarafının kapısı açıldı ve içinden yine beklediğim kişi çıktı. Kalbim, eskisinden de hızlı atarken nefesimi tuttum. Böyle hissetmek istemedikçe o hisler daha da artıyordu ve şu an yaşadığım duygu karmaşasında bana hiç yardımcı olmuyordu.

Oturduğum merdiven basamağının önüne gelene kadar bakışlarımız ayrılmamıştı. "O altındakiyle beraber buz gibi olduğuna emin olduğum basamağa oturman umarım benim yaşadığım bir göz yanılmasıdır, Işık." Önümde durduğunda oturduğum yerden kalktım. "Hasta mı olmak istiyorsun?"

Onu ayıplar gibi bakarken, "İnsan bir nasılsın falan der," dedim başımı iki yana sallayıp.

Dudağının köşesi kıvrıldı. "Nasılsın?"

Gözlerinin içine birkaç saniye baktım. Sonra daha fazla dayanamadan bir anda kollarımı boynuna sardım. Nereden bulduğumu anlamadığım ve düşünmek istemediğim cesaretime tutunarak yüzümü boynuna gizlediğimde, şoku atlatmış olacak ki o da belime sarıldı.

"Kollarının arasında öleceğim, çok mu özledin beni?" diye güldüğünde içime bir nefes çekip birkaç adım geri gittim, kollarımı da ondan ayırdım. Yüzüme şaşkınlıkla bakıyordu. "Kokladın."

"Ne?"

"Ayrılmadan boynumu kokladın." Yüzümün kızarmaması için ne yapmam gerekirdi bilmiyordum. "Aşık mısın sen bana, hayırdır?"

Gözlerimi kısıp yüzüne ters ters baktım. "Onu benim söylemem lazımdı."

Sorar gibi bir mırıltı çıkarıp eli uzattı, önüme düşen bir tutam saçımı kulağımın arkasına doğru itti. "Sen kötüsün şu an," dedi kendinden emin bir şekilde. "Neyin var?"

Arkasında kalan arabaya baktım. "Onur nerede?"

"Yok Onur."

"Neden?" dedim merakla yüzüne baktığımda.

"Sen varsın." Gülümsedi, sanırım bu, bana özel olan gülüşüydü. "Başkasına gerek yok."

Diyecek bir şeyler aradım ama bu anı bozmak istemedim. Heyecandan saçmalayacağımı biliyordum ve belki de Asaf'la saçmalamak bile güzeldi.

"Nereye gideceğiz?" derken bunun da anı bozmak olduğunu fark ettim. Asaf bunu umursamadı, belimden tutup beni arabaya yönlendirirken, "Gezeceğiz," dedi keyifli bir sesle. "Asaf Erdem'den İstanbul turu, değerini bil."

İstanbul'un hangi sokağındaydık, bilmiyordum. Çok mu işlekti, emin değildim. Mesela karşı kaldırımda fotoğraflarımızı çeken kadının da o an farkında değildim.

Yakında sadece Işık değil, tüm Türkiye, oradaki kadının elindeki kameradan magazinlere aktarılan fotoğraflardan haberdar olacaktı. Müge ve Işık'ın annesi Gül de.

Tazminat Ortağı | texting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin