24.Bölüm: Zorlu Hayatlar ve Acı Gerçekler

Start from the beginning
                                    

Durdu ve devam etti.  "Tek başıma yaşayacağım. Seni ararım, hatta bazen yanına gelirim ama olmaz abi. Daha fazla burada yaşamam. Burası sadece acı verdi bana. Şu zamana kadar yaşayamadığım hayatımı bırak şimdi yaşayayım." Gözlerinden belli oluyordu acısı.

"Annem ile hayallerim vardı benim, o adamdan kurtulup, onu da yanıma alıp seninle birlikte çok güzel bir hayatımız olacaktı. Ama o adamdan kurtulamadığımız gibi bir de annemizi aldı bizden." Salih gözlerinde acı ile ona bakıyordu.

"Bari iki gün kal benim evimde." dediğinde Ceylan başını salladı.  "Son iki gün seninle kalacağım abi, ondan sonra ise," deyip sustu. Ondan sonrası bilinmezdikti. Ne olacağı belli değildi. Sadece buradan gideceğini biliyordu, peki sonra... Sonra ne olacaktı? Sonra geçecek miydi acı?

Belki de geçerdi... Beli bazılarımızın acısı geçerdi.

Ama benimki geçmedi.

Başkasını bilmem ama benim acım geçmedi. Herkes ne güzel geçti her şey diyor değil mi? Gerçekten geçti mi her şey?

Geçmedi...

Geçmeyecek...

Salih daha fazla konuşmadı, herkes onun peşinden giderken Tuğkan, Ekin'e döndü. "Siz gelmeyecek misiniz?"

"Ekin gelecek, ben gidip işlerimi halledeceğim." dediğimde Ekin bana döndü ve kaşlarını çattı. "Bende gelmeyeceğim," dedi Tuğkan'a ama hala bana bakıyordu. Tuğkan başını sallayıp yanımızdan ayrıldı.

Ona hiçbir şey söylemeden yanından uzaklaştım. Yavaş adımlar ile ilerlerken o da peşimden geliyordu. "Nereye gidiyorsun?"

"Yalnız bırak beni,"

"Hayır." dedi hâlâ arkamdan geliyordu. Gözlerimi devirdim.

"Neden?" diye sordum alayla. "Kendime bir şey yapacağımdan mı korkuyorsun? Merak etme, tamamen bitene kadar kendime bir şey yapmam." Onu görmüyordum ama kaşlarını çattığına eminimdim.

"Ne demek bu şimdi?" dedi rahatsız olmuş sesi ile. "Kendine zarar vermezsin ki sen." Alayla güldüm. "Sen öyle sanmaya devam et," diye fısıldadım. Duydu mu duymadı mı bilmiyorum ama başka bir şey söylemedi.

Yaklaşık yarım saat yürüdük. O ise hala arkamdan geliyordu. Şimdi ise bir ormandaydık. Kuş sesleri geliyordu. Adımlarım yavaştı. Etrafıma bakarken ileride gördüğüm bir ağaç dikkatimi çekti.

Gövdesinin çoğu yerinden dallar çıkmıştı. Bazı dallar bir ağaç gövdesi kadar kalın ve yukardaydı. Yeşil yaprakları güneşten saklardı orada oturanları. Ancak bugün hava bulutluydu.

O ağaca doğru ilerledim ve yanında durdum. Büyük, biraz yukarıda ve kalın bir dalın üstüne oturup Ekin'e baktım. O da bana bakıyordu. Ona ne var dercesine başıma sallamam üzerine güldü.

Komik bir şey yapmamıştım!

"O kadar peşimden geldin, dikilecek misin ayakta?" diye sordum ona ters ters bakarken. "Bir dala oturmayı reddediyorum," Omuz silktim. "Keyfin bilir, kal o zaman öyle ayakta."

Bana bakmaya devam etti ama ben onun dışında her yere bakıyordum. Burayı sevmiştim. En çok da bu ağacı. Kafamı dağıtmak için artık buraya gelecektim. Belki bazı şeylerden uzaklaşmak istediğimde burası iyi gelirdi.

"Burayı sevdin," Ekin'in sesi ile sonunda ona döndüm. Güldü, "Azra Sancakzade de sevebiliyormuş," Kaşlarımı çattım söylediği sözler ile. "Evet, hani bende insanım ya,"  Sözlerim ile gözlerini devirdi. "Bundan bahsetmemiştim." diye homurdandı.

"Evet, sevebiliyormuşum." dedim konuyu kapatarak. "Bunu biri sayesinde öğrendim," dediğimde kaşlarını çattı. "Kimmiş o?"

"Eski sevgilim," dediğimde kaşlarını daha çok çattı ve yanıma gelip oturdu.   "Adı neydi?" diye sordu. Kıskanmıştı. "Ne yapacaksın?"

AVIM SENSİN Where stories live. Discover now