Merhabalar, sevgili dostlar. Size Kaos demek istiyorum ama hoşunuza gider mi, bilmiyorum. O yüzden ben dostlar diyeyim şimdilik.
Bölümler ilk kitaba göre kısa. Buna bir açıklama yapmak istiyorum. Ben ilk kitabı yazarken hiç okuyucum olmadığı için zamanın bir önemi yoktu. Yani ne zaman atacağımın bir önemi yoktu. Ancak ben tek bir kişi için bile, yazar atarım. Sırf o mutlu olsun diye.
Bu bölümden sonra, küçük kırılmalar olacak. Biraz geçiş için kritik. Yazması zor. Aslında bu kurguyu yazması başlı başına çok zor. Benim kendime karşı yaptığım en iyi şey bu kurgu olabilir. Ama inanın yazması o kadar zor ki, bazen delirme rattesine geliyorum. Kitap bittiğinde, herhalde bendeki devir kapanır.
Aralarla yorum bırakırsanız, beni çok motive edersiniz. Sizi bekleyen biri olduğunda, yazmakta asla zorluk çekmiyorsunuz.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
KISIM 2
Gece ayazında hafif rüzgar ile gelen toprak, yüzüme çarptı. Gözlerimin içine dolan toprak, taşıdığı diyarın bulanık havası koktu.
Yan tarafıma biri oturdu. Ellerimi gözlerimden çekip ona baktım. "Merhaba,"dedim. Yanan gözlerim yüzünde onu görmekte zorluk çektim.
"Merhaba,"diye o da karşılık verdi. "Üflememi ister misin?" Acı içinde kıvranmama daha fazla dayanamamış olmalı. Hoş,ben buna acı demezdim. Çünkü herkes gibi, birçok açıdan tadına baktım ve bu, boğazıma oturan ve asla yutamadığım bir şeydi. Kelimelerle değil, kalbimi delip açtıklarında ne demek istediklerimi anlayacaklardı.
"Teşekkür ederim. Bu harika olurdu." Ona doğru döndüm. Soğuk parmakları yüzümü dokundu, aralamaya cesaret edemediğim göz kapaklarımı iki yönden çekti ve öne gelip doğrudan çıplak nefesini üfledi. Aynısını sol gözüm için de yapınca biraz geri çekildi ve ben tekrardan ateşe döndüm. Küçük taş parçaları, hâlâ gözüme batıyordu. Bunu ona belli etmedim. Ya da belki de o çoktan anlamıştı.
"Teşekkür ederim,"diye mırıldandım.
"Önemli değil." Bakır bir kap aldı yan taraftan. Kucağında tuttuğu kavanozun kapağını açtı, içinden kahverengi bir toz çıkardı ve onu kaba döktükten sonra da üstünde su ekleyip ateşin üstüneki demir çubuktan sarkan çengelin kolunu geçirdi. Kucağında tuttuğu kavanozu, kabı aldığı yere bıraktı ve sönmeye yüz tutmuş ateşi kısa sürede harladı.
"Adın ne?"diye sordu doğurulurken.
"Elise Maral,"
"İkisini de kullanıyor musun?" Sonunda yarım yamalak açabildiğim gözlerimle ona baktım. Uzun tuttuğu koyu siyah saçlarını, diğerleri gibi örmüş ve sağ omzundan sarkıtmıştı. Çocuksu heyecanın süslediği küçük oval yüzündeki gözleri, büyük ve güzeldi.