Marlon'un anlatımıyla, George'den saat'i aldığı gün;
Büyü kulesinin beyaz mermerden yapılan dış basamaklarını tırmanıp karşıma çıkan devasa kapısını iki kez sert vuruşlarla tıklattım.
Birkaç saniye sonra açılan kapıdan şaşkın bakışlı genç bir adam çıktı. En fazla on yedi yaşında duruyordu.
"- Siz- siz baş büyücünün yaptığı sınır büyüsünü nasıl geçtiniz?"
Şaşkınlığının sebebi şimdi belli olmuştu.
Büyücü kılıklı herif kulenin altı metre çevresine bir koruma büyüsü yapmıştı. Buna sınır diyorlardı. Dışarıdan kimse izinsiz veya habersiz, kulenin efendisi büyüyü çekmeden içeri giremezdi.
Ben herkes değildim tabii.
Herhangi bir imparatorluktan bile çok daha güçlü olan Leonàr loncasının kurucusu ve lideriydim. Kıtanın en iyi kara büyücülerini ve suikastçılarını yetiştirdiğimiz Leonàr loncası pek çok dış ülkeye yayılmıştı. Her şehirde bir şubesi vardı. Hiçbir imparator ve büyücü ne maddi ne de fiziksel gücüme denk değildi.
Ascarta imparatoruna bile çocukluğumda bana sahip çıktığı ve beni babam olacak piçin elinden kurtardığı için hürmet ediyor ve astı olarak çalışıyordum. Onunda güçleri az-uz seviyede olmasada Sedeon Ascarta önünde diz çökebileceğim kadar yetenekli biri değildi. Ona imparatorum olduğundan ya da benden güçlü olduğundan reverans yapmıyordum. Manevi babam olduğu içindi saygılı tutumlarım.
Karşıma kim çıkarsa çıksın boyun eğmezdim, bir kral dahi olsa yapmazdım çünkü ben kara büyünün efsanevi hükümdarıydım. Diğer kral ve imparatorlar benim güç seviyeme denk değildi. Bu yüzden bana meydan okumaya çekinirlerdi ya zaten. Önümde -bir ülkeyi yönetseler ve koca bir tebaaya diz çöktürseler dahi- selama dururlardı.
Gücü severdim, insanların bana boyun eğmesini de öyle. Ancak yaptıklarımdan ve yapacaklarımdan kimseye bahsetmek istemez, kibirlenmek gibi bir hataya düşmezdim. Benden tonlarca kat güçsüz dahi olsa düşmanımı hafife almazdım. Sırf diğerlerinden daha iyiyim diye önüme geleni de ezmezdim. Saygı bu evrendeki en katı çizgilerimdendi. Saygı görmek isterdim ve bunun içinde önce saygı göstermem gerektiğini bilirdim. Hak ettiğim saygıyı gördüğüme inansam da bu saygının yanında ondan birkaç kat fazla olan korkuyu da sezerdim. Korkularak değer görmektense saygı duyularak değer görmeyi tercih ederdim ancak insanlık maalesef ki fazla ürkek olduğundan auramdan ve benden çekinirdi.
"- Ustana söyle, onunla görüşmek istiyorum." Genç çocuk hemen arkasını dönüp merdivenleri tırmanıp bir odaya girince açık bıraktığı kapıya tereddütlü bir bakış atıp içeri girdim.
Girmemi istemese kapatırdı herhalde değil mi? İzinsiz girmiş sayılmazdım.
Çocuğun girdiği kapının önüne gelince iki kere tıklattım.
"- Girin."Odaya girdiğim an ezici bir enerjiyle karşılaştım. Normal bir büyücüyü kolaylıkla bastıracak bu güç karşısında elimi sanki bir dumanı silker gibi havada salladım. Burnum kırışırken, "- Ne iğrenç bir enerji!" Dedim. Tütün gibi kokan leş gibi bir enerjiydi. Benim kara enerjim çok daha iyiydi. Ayrıca yaydığı koku da harikaydı. Gracelýnn çoğu zaman farketmeden kokunun ana kaynağı olan boynuma yaklaşıp derin soluklar alıyordu. Ancak benim kokumdan ne kadar hoşlanıyorsa bu tür kokulardan da bir o kadar tiksiniyordu. Ne zaman bu tür enerjideki bir insanla karşılaşsa burnu kırışırdı.
Turuncu renklerinin ağırlıkta olduğu odayı inceleme gereği duymadan beyaz bir masanın arkasında oturan adama çevirdim gözlerimi. Elindeki dosyayı okurken göz ucuyla bana bakıyordu. Kim olduğumu merak ettiğini ve ne cüretle sınırını izinsiz geçtiğimi düşündüğünü yüz mimikleri epey belli ediyordu. Kara auramı serbest bıraktığımda elindeki dosya yere düştü ve aceleyle ayağa fırladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhsuz Düşes Canlandı
FantasyBen Gracelýnn Tara Valentin. İlk yaşamımda aristokrat bir leydiydim. İkinci yaşamımda ise 21.yüzyılda İspanya'da yaşayan biriydim. Okumayı severdim. Gençlik yıllarımda okuduğum bir romanda ilk yaşamımda ki kocamın ana karakteri olduğu bir hikâyeyi...