Ben Gracelýnn Tara Valentin.
İlk yaşamımda aristokrat bir leydiydim.
İkinci yaşamımda ise 21.yüzyılda İspanya'da yaşayan biriydim.
Okumayı severdim. Gençlik yıllarımda okuduğum bir romanda ilk yaşamımda ki kocamın ana karakteri olduğu bir hikâyeyi...
Gözlerim büyürken, "- George!" Diye bağırdım ve ona doğru koşmaya başladım.
Beni farkeden adam hemen ayağa kalkıp şaşkınca bana bakarken gülümseyip kollarını iki yana doğru açtı. Açtığı kollarına atlayıp boynuna sımsıkı sarılırken onun kolları belime dolandı.
Çok uzun süre sarılmadan geri çekildim. Her ne kadar rahatlıkta bir numara olsamda eski sevgilimle çokta yakın temasta bulunmasam daha doğru olurdu.
"- Burada ne yapıyorsun?"
"- İmparatordan bir davet aldım. Ayrıca baş büyücü olarak imparatorluk başarısını kutlamak için burada olmam mantıksız mı? Yoksa beni gördüğüne memnun değil misin? Bir selam bile vermedin daha, çok alındım." Alaycıl bir sahtelikle sorduğu soruları cevapsız bıraktım.
"- Nasılsın? Uzun zamandır görüşemiyoruz." Gözlerindeki alay uzaklaşırken çenesi gerildi.
"- Evet, seni terkettiğimden beri görüşemiyoruz çünkü lanet olası bir büyücülük pozisyonu aklımı bulandırdı."
"- Ne?"
"- Bir şey yok. Eşin nasıl?" Dişlerini sıkarak sorduğu soruyla biraz afalladım.
Bu kadar rahatsız olması normal miydi? Ayrılmıştık, hatta beni terkeden kendisiydi. Şimdi kocama kin mi besliyordu?
"- Ben iyiyim büyücü parçası. Ancak görüyorum ki sen pek bir gerginsin. N'oldu? Öteki dağlarda başın kumlara mı gömüldü? Büyün fos mu çıktı? Yoksa bir lanete falan mı kurban gittin? Ah, bu arada sizin oralarda bir horoz görmüştüm o nasıl? Hâlâ uyuz uyuz ötmeye devam ediyor mu? Öyleyse beni çağırda nefesini kesmeye geleyim. "
Marlon'un bir anda arkamda belirip imalı imalı konuşmasıyla George'nin yüzü kıpkırmızı kesildi. Gri gözleri çakmak çakmak bakarken içinde alevler yanıyormuş gibi duruyordu.
Marlon'un sözlerinin beynimde hiçbir karşılığı olmadığı için şaşkınca ona bakarak, "- Ne?" Dedim.
Gözleri bana dönerken koluyla belimi kavrayıp yönümü ters istikamete çevirdi. "- Randevumuz yarım kalmıştı bebeğim, devam edelim. Arkadaşınla sonra görüşürsünüz."
Başımı çevirip George'ye baktığımda alevler çıkan bakışları Marlon'un sırtında geziniyordu. Beni farkedince zorlukla gülümsedi ve sorun yok der gibi başını salladı. Önüme dönmeden önce ona el salladım.
"- Oh, tamam." Marlon'u sessiz bir mırıltıyla onayladım. Aklımda ikisinin görüştüklerinde ne yapıpta bu kadar birbirlerine diş biledikleriyle alakalı sorular dolanıyordu.
Marlon kıskanç bir adam değildi. Eski sevgilime sırf bir zamanlar birlikte olduğumuz için kin gütmezdi. George biraz afacan küçük çocuk gibi olduğundan kendi kendine triplere girip ona laf sokmaya falan çalışmış olabilirdi belki ama bu derece düşmanlık biraz fazla değil miydi?
Ne olmuştu'da böyle düşmancıl triplere girmişti bunlar?
Yanaklarımı tekrar şişirerek olduğum yerde durup kollarımı göğüslerimin altından bağladım. "- Bir saattir napıyorsun sen o çadırda? Beklerken ağaç oldum. Haberin var mı?"
"- Affedersin, bekletmek istememiştim. Önemli olmasa gerçekten seni bırakmazdım." Yavru köpek bakışları atan adam öyle sevimliydi ki niye trip attığımı unutup yanaklarına uzanarak onları sıktım.
İki yana çekilen yanaklarıyla birlikte yüzü buruşan adam çok şirin görünüyordu. "- Oyy benim kocam tüylü minik köpek miymiş? Yerim onu!" Gözleri kısılan adam, "- Ben mi miniğim?" Dedi şaşkınlıkla.
Gerçi haklıydı, en az 1.90 boylarında olan adama minik demek biraz absürttü. Kollarında ki o koca kas kütlesi belimden büyüktü. Ama bu benim çok zayıf olmamdan da kaynaklanıyor olabilirdi gerçi. Yine de bu kocamın benden iki kat büyük olduğu gerçeğini değiştirmezdi tabii. Geniş bir sırtı ve çoğu erkeğe göre daha büyük olan baldırları vardı. Her halükarda miniklikten çok uzaktı. Ama lafımdan dönemezdim.
"- Evet, sen benim minik kocamsın." Dedim yanaklarını sıkmaya devam ederken.
Ani bir hareketle yanaklarındaki ellerimi çekip belimin arkasına hapsetti. Tek eliyle iki elimi birden tutarken diğer eliyle saçlarımı kavrayıp bileğine doladı. Dudakları dudaklarımın üzerine kapanırken ben çoktan hızlı nefesler almaya başlamıştım.
Derin ve baskın öpüşü beni titretecek kadar arzu doluydu ve darbeleri dudaklarımı acıtacak kadar hırçındı.
Belim geriye doğru eğilmişken onun elleri olmasa geriye devrileceğimden emindim.
Dudaklarını iki saniye gibi kısa bir süre için dudaklarımdan uzaklaştırdı ve mırıldandı. "- Minik miyim değil miyim saraya gittiğimizde anlarsın. Çünkü gece boyunca seni rahat bırakmak gibi bir düşüncem yok."
●
George;
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yazım yanlışları için kusura bakmayın.
Bölümbirazkısa oldu çünkü neden olmasınfalan... Bazen kısakısabölümler atabilirim, bilginize.