4| 'Bu Kader Senindir'

Start from the beginning
                                        

İnce dudakları o zehre ev sahipliği yaptı ve o ciğerlerini cezalandırdı.

Yeni gelen sonbaharın rüzgarları esmer tenini yalayıp geçerken, gür saçlarını okşuyordu annesi gibi. Sahi, kaç gündür annesi yüzüne bakmıyordu doğru dürüst? İçi sızlayan Yusuf hafifçe çatık duran kaşlarını düzeltmeksizin telefonunun ekranına bakarken omzuna konan elle başını kaldırdı.

Başını kaldırdığında gördüğü kıza tebessüm etmek için zorlamadı kendini Yusuf. Dostu olarak bile göremediği ekip arkadaşına yalnızca medeni bir sessizlikle karşılık veriyordu senelerdir olduğu gibi. Düz bakan kederli, kara gözlerini kızın gözlerinden çekip önüne döndü ve telefonunun ekranını kapatıp cebine koydu.

Teklifsizce yanına oturdu genç ve güzel kız. İçindeki engel olamadığı telaşıyla omzunu sıvazladı Yusuf'un. Yusuf tarafından hak ettiği üzere kendisine çizilen bir sınır vardı ve pişmanlık artık hissettiği bir duygu değildi. Zamanında pişman olmuştu aralarında geçenlerden dolayı fakat artık önemsemiyor, Yusuf gibi görmezden geliyordu. Yine de ona hâlâ daha fazlasıyla değer verdiği herkesçe bilinen bir gerçekti.

"Neyin var Yusuf komiser? En yakınına bile anlatmıyorsun, o kara gözlerde bir keder besliyorsun, bunu görebiliyorum. Gün geçiyor, geçer diyorum ama düpedüz kalp kıran bir hâle bürünüyor kederin."

Yusuf sigarasını usulca içine çekmeye devam ediyordu. Kimselere anlatası gelmiyordu ki, kendi derdiydi, kimseyle paylaşmak istemiyordu. İçinden gelmiyordu, kimse derdine derman olamazdı nihayetinde. Heybetli omuzları günlerdir olduğu gibi o kederle çökerken Zümral içini çekti.

"Kız kardeşin ve annen mi sorun?"

Yusuf konuşmak istemiyordu. Kimseyle konuşmak istemiyordu, kaldı ki Zümral hayatındaki olaylara dahil edeceği son kişi bile değildi. Şimdi onunla oturup ailesinden konuşacak değildi.

Sigarasından derin nefesler alıp sonunu söndürdü. Kendisinden cevap bekleyen kıza döndü kara gözleri. "İfadesi alındı mı İbrahim Mert'in?' Zümral kendisiyle konuşmak istemediğini apaçık belli eden adamın karşısında mahçuplukla küçüldü.

Dudaklarını birbirine bastırıp elini omzundan ayırdı ve kendisine çizilen sınırların ardında durdu. Haddini aşıyordu ve bu kibar bir uyarıydı. Başını salladı olumsuzca. "Henüz değil." Yusuf başını onaylarcasına sallayıp oturduğu yerden kalktı. Zümral ise onun yaralı ellerine baktı. Gitmeden hemen önce arkasından seslendi.

"Araban uzun bir süre tamirde kalacak gibi. Mehmet müsait olamayıpta seni alamazsa beni aramaktan çekinme. Seni alırım, yolumun üzerindesin zaten."

Yusuf duyduklarıyla birlikte duraksayıp arkasını döndü. "Teşekkür ederim Zümral." Kuru teşekkürü kızı mutlu ederken o bunu göremeden çatı katından ayrıldı. Merdivenleri hızlıca inerken rotası sorgu odasıydı. Kafasını dağıtmak için işlerine yoğunlaşıyor, günlerdir olduğu gibi arkadaşlarını bile kendisinden uzaklaştırıyordu.

Elleriyle yüzünü sıvazlayıp sorgu odasına girmeden önce kendisini toplamaya çalıştı. Fakat içeriden gelen sesle kaşları çatıldı Yusuf'un. Beklemediği, iki gündür duyup durduğu ve oldukça ilgisini çeken sesi duyuyordu. Yanlış mı duyuyorum diye kendisiyle çelişkiye girdiği saniyeler içerisinde aralık kapıdan içeriye adımladı Yusuf.

Gördüğü kız ona yanılmadığını gösterirken onun burada ne işi var diye soruyordu kendi kendine. Karşılaşmaları en olanaksız yerde, sorgu odasında, elinde bir not defteri ve kalemle duruyordu işte.

İstikametWhere stories live. Discover now