2.9

1.9K 156 34
                                    

Oy vermeyi unutmayın!🤍

Dilay bir bana bir de elinde tuttuğu nota bakarken çattığı kaşlarını düzeltmemişti; daha çok olayı anlamak idrak edememiş gibiydi ve neler olduğunu anlamıyordu.

Ben de son bir ayda neler olduğunu anlamıyordum.

Açıkçası notu onun yazma ihtimali bile kalbime ektiğin çiçeklerin filizlenmesine neden olmuştu ama şuan o çiçekler kupkuru bir toprakta cansız bir beden gibiydi.

"Bunu sana kim yazdı?" diye sordu bana doğru. Biraz sinirli gibiydi. Peki neden? Bense önünde dikilmiş durgunca yüzünü izliyordum. "Bilmiyorum," dedim ve elinden notu aldım. "Sen yazdın sanmıştım."

Dilay, "Hayır," dedi. "Ben böyle bir şey yapmam. Müzik dinlemeni istesem yanına otururum ve birlikte dinleriz." Başını iki yana salladı. "Bunu sana ben yazmadım."

"Peki," dedim ve sınıfa dönmek için geriye doğru bir adım attım. Daha fazla uzatmak istemedim. Tam gideceğim sırada, "Yazanı bulursan bana da söylersin." dedi ve arkasını dönüp kalktığı yere geri sindi.

Onu anlamıyordum ama onu anlamayı diliyordum.

Dengesizdi. Hem de fazlasıyla.

Hiçbir şey söylemeden okula geri döndüğüm zaman merdivenleri birer birer tırmandım ve kendi sınıfımı es geçip Ozan'nın sınıfına girdim ve kapıyı arkamdan kapattım.

"Ozan," dedim ona seslenerek. Beni görünce kulaklığını kulağından çıkardı. "Efendim," dedi. Yanına gittim ve tepesinde dikilip notu bu sefer de ona uzattım. Küçük kağıt parçasını eline alıp bir süre izledi.

"Bunu yazanı bulabilir miyiz?" diye sordum. Bilse bilse bu notun sahibini Ozan bilirdi. O kaşlarını çattı ve bana dönüp, "Ben bunu yazanı tanıyorum. Hatta o kahveyi ben almıştım." dedi.

Kaşlarım çatıldı.

Çantasını sıranın üzerine itip yanına oturdum ve ona döndüm. "Ne diyorsun?" diye sordum merakla. Ozan kağıtı elime tutuşturup, "Selim diye birisi yazdı sana bunu," dedi. "Bir kıza not yazmak istediğini söyledi. Ben de ona kahve aldım ve üzerine de notu yapıştırdım, kendisi yazmıştı. Ama sana yazdığını bilmiyordum. Bilsem yapmazdım."

Kağıtı geri cebime koydum. "O ne alaka?" dedim. "Ben onu tanımıyorum bile." Ozan bana döndü. "Seni bir kaç kez kütüphanede görmüş," dedi. "Hoşuna gitmişsin. Öyle anlattı."

Elimi kaldırıp Ozan'ın omzuna koydum ve dostcasına bir kaç kez vurdum. Onunla iyi anlaşmaya başlamıştık ve Erdi bunu öğrenince çılgına dönecekti. "Sağol Ogy," dedim. "Hani şu mavi tüylü kedi." diye de ekledim. Ozan ayağa kalkacağı sırada ondan kaçmak için yerimden fırladım ve kapıya ilerledim.

Birine çarptım. Bir bedene.

"Pardon," dedi gövdesine çarptığım çocuk. "Seni göremedim." Elimle alnımı tutup, "Bir yetmiş birini görmemen senin ayıbın." dedim. Sızlayan alnımdan elimi çektim ve tam yanından geçip gidecektim ki o beni durdurdu.

"Ben Selim," dedi. Bu adımalrımın durmasına sebep oldu. "Seninle tanışmamıştık." Ona döndüm. "Sen notçu Selim misin?" diye sordum. Yüzünü anında düştü ve bana, "Notçu mu Selim?" diye sordu. Başımı olumlarcasına salladım. "Sabah sırama not bırakan sen miydin?"

Bunu söylediğim için utandı. Eliyle ensesini kaşıyıp başını hafifçe yana eğdi ve gülümsedi. "Evet," dedi. "O notu yazan Selim benim."

Hiçbir şey söylemek istemedim. Öylece durup yüzüne bakarken birden bana doğru eğildi. Boyu benden olduçka uzundu ve kıvırcık saçları alnına düşmüş, gözünün önünü kapatmıştı. "İçer miyiz?" diye sordu. "Neyi?" dedim ona doğru. Bu halime gülümsedi. "Kahve diyorum," dedi. "İçer miyiz?"

Onun arkasında bizi izleyen Dilay'ı gördüm.

Tüm hayal kırıklığımı gördüm. Acımı gördüm. Kalbime batırdığı o cam parçalarını gördüm. Bana kustuğu nefreti gördüm. O geceyi gördüm. Ağzından çıkan o cümleleri duydum.

Ama yine de,"İçmeyiz," dedim Selim'e doğru. "Üzgünüm." Ardından yanından geçip gittim ve Dilay'ın yüzüne bir saniye bile olsun bakmadım.

Merdivenleri indim ve kantinin büyük kapısından geçip kendime bir kahve aldım. Boş masalardan birine ilerledim ve kendime bir sandalye çektim. Öylece durup kahvemi içerken kapıda Selim'le Ozan belirdi.

. "O kızla senden olmaz," dedi Ozan. Beni görmemişlerdi. "Sal onu. Sana bakmaz o." Selim Ozan'ın söylediklerine güldü. "Neden?" diye sordu. "Senin mi gözün var yoksa?"

Ozan bu sefer Selim'i sertçe itekledi ve "Saçmalamayı kes," dedi. "O kız benim arkadaşım." Selim birden ona döndü. "Asıl sen saçmalama be kardeşim," diye mırıldandı alayla. "Eski sevgilinin kırığıyla arkadaş mı oldun?"

Bunu söylemesi gram umurumda olmadı çünkü beni tanımıyordu.

Ozan, "Ağzını topla piç herif," dedi tüm siniriyle. "Dilay beni ilgilendirmiyor. Ağzında eski diyorsun, eski eskide kalır, ben geleceğe bakarım. Dilay'la ben diye bir şey yok. Hiç olmadı."

Ozan'la Dilay ayrılalı neredeyse bir ay oluyordu ve Ozan o merdivenlerde Dilay'dan vazgeçmişti çünkü kullanıldığını anlamıştı; Ozan kendisine değer veren bir adamdı.

Selim, "Ama bir geçmişiniz var," dedi. "Hadi be bro, senin mi gözün var bu kızda? Söyle de bilelim kardeşim." Bu Ozan'ı çıldırttı ama Selim ondan kaçıp benim masama doğru koştu.

Elimle Ozan'ı durdurdum. "Sorun yok," dedim sessizce. Selim kendisine bir kahve alıp karşıma oturdu. Karton bardağı kendime çekip, "Az önce seni reddetmiştim sanki." dedim şakayla kaşırık. Ama o buna hiç alınmadı.

Selim kıvırcık saçlarını geriye ittirip, "Öyle mi yapmıştın?" diye sordu. "Ben hatırlamıyorum inan." Sonra durdu. "İnanıyor musun?" diye sordu.

Başımı iki yana salladım. "Demek ki ben yanış hatırlamışım." dedim ve karton bardağı kaldırıp koca bir yudum aldım. Selim buna güldü. O da kahvesini yudumlayıp, "Dinledin mi?" diye sordu. "Sana yazdığım şarkıyı."

"Hayır," dedim direkt. "Vaktim olmadı." Selim bir süre benimle konuşmaya çalıştı, arada Ozan gelip onu yanımdan aldı, sonra yeniden geldi, bir kaç kez ben masadan kalktım ama eninde sonunda yanımda bitmeyi başardı.

Ona asla umut vermeyecektim. Onu sevmeyecektim de. Seviyormuş gibi de yapmayacaktım.

Çünkü ben Dilay değildim ve ikinci bir Ozan vakası istemiyordum.

Mehlikâ (gxg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin