Jungkook'u göremeyişimin ikinci günündeydim.
Bay Jeon hastanede kalmayı geçin, Jungkook'u görmeme bile izin vermemişti. Kazanın basına ya da herhangi bir yere yayılmasını engellemeye çalıştığını söylüyordu. Bu yüzden hiç kimseyi içeri almayacağını ve onu sadece kendisinin görebileceğini söylemişti. Yalvarmıştım açıkçası. Gurur falan yapacak durumda değildim. Kimseye belli etmeden gelirim demiştim, benden ne olacak ki demiştim ama okulda hızla yayılan fotoğraflar elbette ona da ulaşmıştı ve sürekli olarak buraya gelip gitmemin çok dikkat çekeceğini bahane ederek beni reddetmişti. Ağlayışım, yorgunluğum gram onu etkilememişti. Okuluma gitmemi ve yapabiliyorsam da insanları susturmamı söylemiş, bir daha da yüzüme bakmadan beni kapı dışarı ettirmişti.
Ama fark ettiğim bir şey vardı, Bay Jeon bana eskisi gibi tiksinircesine ya da küçümsercesine bakmıyordu. Hatta ilk günün sonlarına doğru çok kötü olduğumda bana su ve yiyecek bir şeyler getirmelerini emretmişti bir takım insana. Bu ikimiz için büyük bir adımdı. Ama neyse. Konumuz şu anda bu değil.
İlk başta hastaneye gelemediğim için sadece üzülsem ve ağlasam da artık sinirlenmeye başlamıştım. Siktiğimin hastanesine neden giremiyordum? Neden Jungkook'u göremiyordum? Neden bunu engelliyordu? Bir gelişme olursa haber veririm bile dememişti, durumunu neden öğrenemiyordum? Basından ya da başkasının öğrenmesinden neden bu kadar çok korkuyordu? Utanılacak bir şey bile değildi ki?
Bay Jeon'un ondan zorla aldığım numarasını sabahın köründen beri arıyordum ama açmıyordu. Artık canıma tak ettiği için mesajlaşma uygulamasına girerek ona ses atmıştım.
"Bana kendimi birini kovalıyormuşum gibi hissettiriyorsunuz. Telefonumu açsanız insan gibi konuşacaktım ama yok, zaten sizin insan dilinden anlamadığınızı da unutmuşum."
"Evet, laf sokmam bitti. Şimdi sadede gelelim. Jungkook'u görmeye geleceğim ve beni yine içeri almazsanız yemin ederim tüm basını toplar hastanenin önüne getiririm ve tüm bilgileri de veririm. Bu bilgilere oğlunuzun biricik sevgilisi olduğum gerçeği de dahil. Benden demesi."
Attığım iki ses kaydını dinleyip dinlememek ona kalmıştı. Ben zaten hazır olduğum için sadece montumu alıp evden çıkmış, taksi bulup direkt binmiştim. Hastanenin ismini de verdikten sonra uygulamaya girerek en azından mesajımı görüp görmediğine bakmıştım fakat zaten görüldü işareti kapalı olduğu için anlayamıyordum. Ne olursa olsun umursamayarak arkama yaslanmış, gerçekten beni içeri almama ihtimaline karşı gerçekten de medya kuruluşlarının numaralarını kaydetmiştim. Hatta gözdağı olsun diye de Bay Jeon'a ekran fotoğrafını çekip atmıştım.
Fotoğrafı attığım gibi onun online olduğunu görünce bir an paniklemiştim açıkçası. Hatta beni direkt aradığında bir an açmasam mı diye de düşünmüştüm.
"Kimi tehdit ettiğinin farkında mısın sen? Hastaneye falan gelmiyorsun, sikik okuluna gidip uslu uslu sana söylediğimiz şeyleri yayıyorsun."
"Bana emir verecek bir konumda değilsiniz" demiştim tiksinircesine. "Okula falan gitmiyorum, yoldayım, hastaneye gelmek üzereyim. Kapıda görüşürüz."
Telefonu suratına kapatıp derin bir nefes verdikten sonra yolu izlemeye başlamıştım. Çok geçmeden hastaneye vardığımda kapıda kimseyi görememiş olmak yutkunmama neden olmuştu çünkü kendimi fırtına öncesi sessizlik anındaymışım gibi hissetmiştim ki muhtemelen gerçekten de öyleydi.
İçeriye girip ezbere bildiğim kata asansörle çıktığımda asansörden indiğim ilk anda beni karşılayan koruma direkt olarak kulaklığından Bay Jeon'un en yakın korumasına olduğunu düşündüğüm haberimi yollamıştı. Ondan bana doğru hiçbir hamle görmediğimde biraz korksam da dik bir şekilde yanından geçip büyük adımlarla odaya doğru ilerlemiştim. Koridorun köşesini döndüğüm anda ise birkaç adım ötede beni bekleyen Bay Jeon ve korumaları derin bir nefes vermeme neden olmuştu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Slumber Party: taekook
Fanfiction"Me and your boyfriend playin' dress up in my house"