Onu öyle canlı ve hayat dolu görmek yaşadığımız onca çileye değerdi. Daha fazlasını bile verirdim, öyle ki canımı vermem gerekse ikinci kez düşünmezdim. Biliyordum, böyle düşünen tek ben değildim, bir üç kişi daha vardı; annem, babam ve Sinan.

Pelin'in ilk okul gününde dördümüzün de kapıda, onun okula girişini izlediğimiz anı öyle net hatırlıyordum ki... hayatımda asla unutamayacağım bir görüntüydü. Tüm bedeninde kablolarla yaşayan, daha o yaşta yaşamanın ne olduğunu bile bilmezken beyaz hastane duvarlarına kapanan güçlü bir çocuğu en büyük hayaline uğurluyorduk çünkü, bundandı asla unutamayışım. Minicik bir şeyken bile hastanedeki diğer çocuklarla ilişkisi o kadar özel ve güzeldi ki bazılarıyla hala konuşuyordu bile.

İçli bir nefes aldım.

Daldığım boşluktan yanaklarımdaki ıslaklığı hissederek ayrılmıştım. Cebimdeki peçeteyi avuçlarımda hapsedip, gözümü oymak suretiyle tekrar tekrar içine soktum. Sabahtan beri düzenli olarak tampon yapmama rağmen bana mısın demiyordu. Azıcık bile durmuyordu şu yaşlar. Tamam duygusal bünyem zaten alışıktı etrafı buğulu görmeye ama yani işteyken de olmasındı bu. Adımız lekeleniyordu.

Tamam kabul ediyordum bu kez bu fazladan yaşlar benim suçumdu. Boşuna göz kuruluğuna suç atamayacaktım.

Bu kez daha derin bir nefes aldım ama böyle en sabır vaat edenindendi.

Bu sabah uyandığımda her sabah uyandığımdan farklı olarak gözlerimde bir kaşıntıyla uyanmıştım. Balamir'e zaten tripli olduğum için kahvaltı falan yapmamış üzerimi giyindiğim gibi çıkmıştım evden. Zaten o saatte Balamir'in evde olduğunu da düşünmüyordum ama işte inat değil miydi? Kırmıştı bir kere beni. Öyle kolay kolay affetmeyecektim.

Senden özür dileyen yok Ahsen.

Kendi kendime göz devirerek şakaklarımdaki küçük damlayı sıyırdım. Velhasıl kelam akşama doğru gözlerim iyice zıvanadan çıkmış, göz kuruluğu teşhisimle birlikte noktayı koymuştu.

Harbiden ağlıyordum.

Böyle şıpır şıpır.

Şükür ki iltihap falan yoktu. Sadece gözyaşı kanallarım tıkanmıştı, Ufuk hocanın tavsiyesi üzerine belirli aralıklarla gözyaşı kesesine hafif masajlar yapıyordum ama katiyyen açılmıyordu şu kanal. En sonunda lavabo açıcıyla girişecektim o olacaktı.

Sıcak bardağı sapından kavrayarak hemşire odasına doğru yürüdüm. Hastanedeki en sevdiğim bölümlerdendi. Adeta dedikodunun aort damarıydı, her türlü gıda mevcuttu içeride. Gofretinden tut anne poğaçasına kadar A'dan Z'ye her şey düzülmüştü. Birde Ennur vardı tabi. Onu unutmamak lazımdı. Hemşire odasının en önde gelen vatandaşıydı kendileri, onsuz bir acil düşünemiyordum.

- Ahsen abla seksen dörtteki hasta seni çağırıyormuş.

Makineden yeni aldığım sıcacık çayımı isteksizce masanın üzerine bırakırken bakışlarımı Ennur'un sırıtan yüzüne çevirdim. Az önce onun hakkında dediğim her şeyi geri alıyordum. Aslında son bir birkaç saattir böyleydi bu. Seksen dörtteki hasta sabah saatlerinde acilden giriş yapıp, bana bütün kemiklerini tek tek kontrol ettirip, birde her dakika başı beni odasına çağırmayı hobi edindiğinden beri tek yaptığı kahkahalarla beni izlemekti.

Adam da biraz tuhaftı doğrusu.

Hayır koskoca acil doktorunu yastığımı düzelt diye çağırmak ne demekti ya?

Bizzat mesleğime hakaret ediliyordu burada. Gına gelmişti sabahtan beri. Allahın belası hipokrat olmasa kavgada kırılan yerlerini yamuk yumuk sabitleyecek, kırılmayan kemikleri bizzat elden geçirecektim.

BalbeyamirWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu