Selam.
Vote ve yorumlarınızı bekler, keyifli okumalar dilerim... ♟🤍
Nasılsınız? Yorumlarda sohbet edebiliriz.
Kül... Her yer Barut kokuyordu.
Öylesine alışmıştım ki bu kokuya artık saf oksijenden farksız geliyordu. Ancak bazen, bazen burnumun dikkati dağılıyor uzun zamandır soluduğu bu kokuyu yadırgıyor ciğerlerimin afallamasına sebep oluyordu... Sigara dumanından bile rahatsız olan burnum, bu ağır kokulara maruz kalmıştı.
Yıkılmış, paramparça olmuştu evim. Ev dediğim dört duvar başıma yıkılmıştı. Ne içeriyi sıcak tutacak bir penceresi, ne yağmurdan koruyacak bir damı vardı. İki anlamda da evsizdim. Yanında huzurlu ve mutlu hissettiğim bir ailem yoktu, bir arkadaşım hiç yoktu. Evime ev mi denirdi, annemin sesi yoktu, babamın nefesi yoktu. Erkek kardeşimin ayak sesleri yoktu. Sevinmek geliyor içimden kurtuldular diye, artık aç olduklarını düşünmek beni üzmüyordu, aç öldüklerini düşünmek üzüyordu. Evimizin bahçesine kendi çabalarımla gömdüğüm, kardeşimi aralarına koyduğum bedenleri düşünmekteyim. Papa' sız annemin dua kitabından bulduğum birkaç duayla uğurladım onları, acımla, gözyaşlarımla, haykırışlarımla uğurladım... Anneciğimi öylece gömemezdim, kirli ellerin dokunduğu bedenini, bulabildiğim en temiz suyla yıkadım. Doya doya öptüm çürümeye meyilli yüzünü.
Artık ev demeye bin şahit gerekti...
Ev ile ruhumun gölgeleri birleşti, ikimiz de yıkılmış, kırılmış, paramparçaydık. İkimizi de un ufak etmişlerdi. Ruhumdaki acı, bedenimdekini geceli çok olmuştu. Psikolojim altüsttü. Ne acılar görmüş, çekmiştim.
Onlar Cellattı. Kral' larından aldıkları emri kayıtsızca uyuyor, keleleri alıyorlardı. Ruhları acıyor muydu? Sahi ruhlar acır mı?.. Ruhun canı yanar mı? Benim yanıyor... İçimde iki top karamel dondurma vardı da usul usul eriyordu. Uyuşturcu korkunç!.. Peki içmeden beyni uyuşturmak, beynim gazinoda dansöz sanki, utanmadan kıvırıyor belini. Sağa sola gitmeye ne de meraklı, şevkli dansı gözlerimi karartıyordu.
Gözlerimi acıyla devirirken akmakta olan yaşlarımı umursamıyordum. Yüzümü yıkasam bu kadar ıslanmazdı. Gözlerimden oluk oluk yaşlar akıyordu, bitmek bilmiyordu, bitmesin de zaten. Vücudumdaki tüm suyu ağlayarak boşalttım. Göz bebeklerim büyüdü, artık tüm gözüm siyahtı. Göz pınarlarımdaki yaş bitmiş koyu kırmızı kan akıyordu.
Kardeşimin çığlıklarını, göğsüme sığınışını unutamıyordum. Nabız gibi atan mavi göz bebeklerini, o okyanusların sonsuza kadar kapandığını hafızamdan atamıyordum. Daha beş yaşındaydı...
Oysa beraber yarınlarımız olacaktı... Yarınlar daha da yarına kalmıştı.
Ben ne zaman gidecektim?.. Hızlı olsun istiyordum, belki yarın belki yarından da yakın...
İçimdeki fırtına öylesine şiddetliydi ki, rüzgarla beraber titreyen yaprak gibi titriyordum. İçimde hâlâ yanmakta olan kömürden korlar vardı.
Ailem... Yalnızdım artık.
Vahşice almışlardı canları... Genç, yaşlı, kadın, erkek, bebek... Demeden, gözümüzün yaşına bakmadan öldürmüşlerdi... İnsanoğlu için ne de kolaydı can almak. Haşa Tanrı sanıyorlardı kendilerini, güçlü olan zayıf olanı gözünü kırpmadan vuruyordu. Acımak nerede? Merhamet nerede? İnsanlık, insaflık nerede?
Yüreğimi cehennem' in içine atsalar bu kadar yanmazdı, boğazım düğüm düğümdü... Gözlerim sabun kaçmış gibi yanıyor, kahve gözlerimin beyaz hanelerinde kırmızının bereketi vardı...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
RASTLANTI +18 (KİTAP OLDU)
Teen FictionUkrayna' ya göreve giden tim... Savaş sonrasını incelemek, halka yardım için gönderilen Rast timi... Üsteğmen asker, savaşta kimsesiz kalmış küçük kadını, saklandığı yıkık harabeden söker alır... Dünyanın yeni nesil hastalığıydı, yalnızlık. Kalab...