Lord Huron - I lied
Yazar "Yaşamak, karanlık bir deniz kıyısında yürür gibi kaybolmanın kıyısında yürümekmiş; insanın kendisiyle mesafesi, dünyanın geri kalanıyla arasındaki mesafeden daha büyükmüş," diyordu. Taehyung'un kaybolmanın kıyısında yürümek gibi hissettirdiğini düşünüyordum.
Saatler on iki çift sıfırı gösteriyordu. Hararetli bir tartışmanın tam ortasındaydım. Taraflardan biri yaşamın ne denli değerli olduğunu, ötekiyse yaşıyor olmanın aslında hiç de öyle büyük anlamlar ifade etmediğini söylüyordu. Herkes gergindi. Savundukları şey uğruna birilerini feda edebilirlermiş gibi görünüyorlardı. Bense içimde kurulmuş olan bu mahkemenin bir köşesine geçmiş sanki tüm bu kıyamet benim için kopmuyormuş gibi olan biteni izliyordum. Yaşamın arz ettiği önemin boyutundan emin olamıyordum ama yorucu olduğunu bizzat deneyimliyordum. Yaşananlar yıkıcı ve nedensizce kırıcıydı. Bir süre daha böyle devam etti. Baş ağrısından öleceğimi sandım. İşin komik yanı Jimin'in savaş alanında dalgalanmaya başlamış beyaz bir bayrakmışçasına yankılanan sesini duyana kadar da hakikaten de öyle olacağından son derece emindim.
"İyi misin?" diye sordu elindeki kahve bardağını bana uzatırken. "Düşünceli görünüyorsun."
"İyi miyim?" diye sordum bardağı alırken. "Ben de bilmiyorum."
"Anlatmak istersen," dedi yanıma otururken. "Dinleyeceğimi biliyorsun." Gülümsedim.
"Bir şey yazdı mı?"
"Hiçbir şey yazmadı," diye yanıtladım.Bir müddet sessiz kaldık. Bir şey söyleyecekmiş de söyleyemiyormuş gibi huzursuz bir şekilde kıvrandığını fark ettim. "Bir şey mi oldu?" diye sordum ona dönerek.
"Aslında," dedi sanki bunu sormamı bekliyormuş gibi boğazını temizleyerek. "Bir şey oldu sayılmaz ama," Tedirgin bir şekilde nefesini bıraktı. "Ben," duraksadı. "Ben senin yeni biriyle tanışabileceğini düşündüm."
"Nasıl yani?" diye sordum.
"Biri var," dedi tereddütle. "Tanısan seveceğini düşünüyorum."
"Kim?"
"Kuzenimin bir arkadaşı."Yüzüne baktım. "Jeongguk," dedi gergin bir şekilde. "Beni yanlış anlamanı istemiyorum ama bu şekilde devam etmez."
"Yeni biriyle tanışmak istemiyorum."
"Eğer sevmezsen bir daha konuşmazsın."
"Böyle bir şeye hazır değilim."
"Bu şekilde devam edersen hiçbir zaman hazır olmayacaksın," dedi üzücü bir gerçeği benimle paylaşıyormuş gibi. "Ne halde olduğunun farkında değil misin?" Sustum.
"En azından dene," dedi omuzlarını düşürerek. "Bu şekilde devam edemezsin."Cevap vermedim. Bu şekilde devam etmemem gerektiği gerçeği bir yerlerde içime dokundu ve sarsılmış hissettim. Sonra hep yaptığımı yapıp Taehyung'u düşündüm. O kızla ne kadar daha devam etmişti, hâlâ görüşüyorlar mıydı, onu sevmiş miydi; konuşmanın herhangi bir yerinde "doğru kişi bu" diye bir düşünce geçmiş miydi mesela aklından? Eğer geçmediyse bile günün birinde mutlaka geçecekti ve karşıma dikilip, "Jeongguk," diyecekti. "İşte bak, bu o kişi."
"Taehyung," diyecektim ona. "Şaka yapıyorsun değil mi?"
"Jeongguk," diyecekti bana. "Sence bunun şakası yapılabilir mi?"Ardından o ruh eşi olduğundan emin olduğu kişinin ellerini sımsıkı tutarken ben onların mutluluklarını izleyecektim. Taehyung'un mutlu olması beni tüm üzüntüme rağmen gülümsetecekti eminim, ama bu ne kadar daha sürecekti işte ondan hiç emin değildim.
"Biliyorum," dedim Jimin'e. "Bu şekilde devam edemeyeceğimi, etmemem gerektiğini biliyorum ama engel olamıyorum."
"Biraz çabalasan," dedi ben şefkatle çattığı kaşlarının arasında oluşan çizgiyi izlerken. "Biraz uğraşsan olmaz mı?"Olacağına dair en ufak bir ümidim dahi yoktu, sessiz kaldım. "Biraz düşün bunu," dedi başka bir şey söylemedi. Evla, ben de söylemesini istemezdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sence Buna Gülünür Mü?
Fanfiction"Kim Taehyung," diyecektim sinir ve üzüntüyle. "Sence buna gülünür mü?" "Bence gülünür," diyecekti gülmeye devam ederek. "Sence gülünmez mi?"