74- SEVGİLİ KAVGASI

39.3K 4.7K 3.1K
                                    

Sabah erkenden yine mekanın yolunu tutmuştuk, bugün herkesin işleri olmasına rağmen kalabalık olduğu ve üniversite dönemlerinde yanımızda olan ve yurtdışına çıkmış olan birkaç dostun geldiğini duyunca mecburen gidiyorduk.

"Birkaç saat durup kaçarım ben, işim var." dedi Ata sigarasını içerken. Ne işi olduğunu pek merak etmiyordum, tatil günüydü ve kendisine vakit ayırmak isteyebilirdi.

"Aynı bende." dedi Fatih.

"Ben de etrafa bakınacağım biraz iş için." aslında aklımda yoktu bu ama bizimkiler kendine bir iş üretmişken boş boş dolanmak istemiyordum.

Ömer geldikten sonra tüm rutinim değişmişti, sanki ondan başka bir işim yokmuş gibiydi. Oysa onunla bir işim olmaması gerekiyordu.

Sanki hiç umrumda değilmiş gibi davranıyordum dışarıdan ama şu an onların sokağına girdiğimizde bile ortamda dönen sohbete odaklanamadım.

Bir gün geçmişti askerinin cenazesine gittiğinden beri, haberlerde onu gördüğümde giderken perişan olan ifadesi yoktu. Dümdüz, ciddiyetle bakıyordu ama en küçük olanın annesi feryat ettiğinde, yüzünü kameralardan gizlemişti.

Mekanın önünde bacaklarını ayırıp, yayvanca oturmuşken bakışları yerde sigarasını içiyordu. Bir Türk bayrağı asmışlardı cama, ülkücü arkadaşları.

Onların önünden geçerken hepimiz sessizleştik, onlar bile sohbet etmiyordu birbirleriyle. Akif'in bakışları bize döndü ama Ömer sadece önüne bakıyordu.

Tam geçip gidecekken Fatih onlara döndü, adımlarını durdurdu.

"Başınız sağolsun." dedi biraz üzgün bir sesle. Ama ne diyeceklerini bilmediği için çekingen çıkmıştı sesi diğer yandan. Afallamıştım biraz buna.

Anında Ömer'de dahil herkesin gözü bize döndü, yeşil gözler ilk yanımdaki arkadaşıma daha sonra bana ve en sonunda da Ata'ya değdi. Bu haline rağmen bizi yan yana gördüğünde sinirlendi. Çatık kaşlarıyla kafasını eğdi.

"Sağ olun, sizin de." dedi içlerinden biri. Şehidin hepimizin olduğunu ima ediyordu.

"Eyvallah." dedi Saffet.

Fatih kafasını salladı, Ömer göz ucuyla bakıp yeniden sigara içmeye devam etti. Kafasını kaldırıp baktığında sanki kavga çıkaracak gibi duruyordu.

Daha fazla bir şey demeden bizim mekana gittik, yine her yer doluydu bu yüzden dışarıda oturmayı tercih ettik. Ata hemen yanıma geçti, yine alttan alta temas ediyordu.

"Fatih kalk bize çay getirsene, Mehmet abiden istemeyelim." dedi Ata, normalde Fatih asla ayak işi yapan biri olmamasına rağmen etrafına bakındı ve dediğine hak verip telefonu masaya bıraktı, ayağa kalktığında pantolonunu yukarı çekti.

"Şeker getirmem ağırlık yapıyor." dedi Fatih.

"Ya senin ben beynini sikeyim." dedi Ata, güldüm. Fatih umursamadan içeri geçti.

"Sen neye gülüyorsun acaba beyefendi?" dedi bana dönüp, masanın altından elimi tutmuş sıkıyordu.

"Gülemez miyim?" diye sorduğumda parmaklarınızı birleştirdi.

"Gülemezsin." dedi şakayla, birden yüzüme öyle yaklaşmıştı ki öleceğini düşünüp geri çekildim.

"Niye kendini geri çekiyorsun son zamanlarda?" bunu ciddiyetle sorduğunda kaşlarım çatıldı.

"Öyle bir şey yapmıyorum?"

"Erdal farkında değilsin ama sana ne zaman yaklaşsam zorunluluktan gülüyorsun."

"Sen ciddi misin?" diye sordum sinirlenerek.

"Hiç olmadığım kadar." dedi. "Sanki seni zorluyormuşum gibi davranışların var."

"Saçma sapan konuşma Ata." dedim, ona böyle hissettirmek sinirimi bozmuştu. Şu an ona değil, kendime sinirleniyordum.

Elimi ondan ayırdım, kendime çekip öfkeyle önüme döndüm.

"Trip atma hemen, sadece öyle geldi dedim."

"Trip atmıyorum."

"Belli, kaşların çatıldı." dedi bir sigara çıkarırken.

"Sinirlendiğim içindir." dedim laf sokar gibi.

"Erdal burada asıl sinirlenmesi gereken kişi benim." dedi sigarasını yakmadan önce ters ters bakıp.

"Yanlış düşünüyorsun ve huzurumuzu kaçırıyorsun." dedim kaşlarımı kaldırıp.

"Senin yanımda çok huzur bulduğunu düşünmüyorum." diye mırıldandı ve sigarasını yaktı.

"Öyle mi?" diye sordum onu izlerken. Kavga etmek istemiyormuş gibi davranıyordu ama alttan alta laf sokuyordu.

"Tamam Erdal, sen haklısın. Lütfen uzatmayalım, özür dilerim yanında böyle hissettiğim için." geçiştirerek konuştu.

"Siktir git Ata."

Bir şey demesine izin vermeden ayağa kalkıp sandalyeyi ittim ve öfkeyle yürümeye başladım. Hissettiğim duygulardan dolayı ağlamak üzereydim.

Her şey üst üste geliyordu sanki.

"Erdal!" diye bağırdı arkamdan öfkeyle.

"Noluyor lan?" Fatih'in sesini duydum ama aldırmadım.

"Nolacak, kendisini bebek sanan arkadaşın günü burnumuzdan getiriyor." dedi Ata sinirle.

"Kes sesini!" caddenin ortasında bağırınca birkaç çift göz bana döndü ama aldırmadım.

Son anda Ömer'in bizim mekanın karşı tarafında yürüdüğünü fark ettim, yanında Akif vardı. Bir bana bir de ona çatık kaşlarıyla bakıyordu.

Ata bana öfkeyle bağırınca adımlarını durdurdu, mekana doğru bir adım atacağı zaman Akif hemen kolundan tuttu. Elleri anında zangır zangır titremeye başlamıştı.

"Amına koduğum." diye mırıldandı Ömer.

Onun, Ata'nın yanına gitmeyeceğini anladığımda hızımı kesmeden yürüdüm. Diğer sokağa geçtiğimiz an adım sesleri yaklaştı.

"Eğer bir daha sana o tarzda konuşursa ecdadını sikerim onun." Ömer büyük bir sinirle bana bakarak konuştu ve ters ters baktı.

"Sen de kes sesini." dedim adımlarımı hızlandırıp. Önümdeki taşa takılınca ağır bir küfür edip taşa tekme attım.

"Düzgün yürü." dedi öfkeyle.

Onların mekanına geldiğimiz için susmak zorunda kaldı, ben de hızımı kesmeden nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım.

Neye sinirliydim bilmiyordum ama Ata'dan çok Ömer'e sinirlendiğimi biliyordum.

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin