Bir dert edin kendine
Adı İttihad-ı İslam olsun
Çeçenya'nın dağları,
Halep'in sokakları olsun
Kudüs'ün zeytin ağaçları,
Türkistan'ın mavi göğü olsun
Tüm ümmetin kalp atışları senin sinende duyulsun
Kandahar'da bir Müslüman "Âh!" çektiğinde
Bir ağrı...
"Hayatta en değerli şeyimiz imanımızken bizi onsuz bırakabilecek hallerin üzerine daha fazla düşmemiz gerekiyordu. Rabbimizin ahkâmını reddedenlere karşı sesimizin daha gür çıkması gerekiyordu. Gerçekten önem verdiğimiz meselelerimiz arasında değil ki şeriatla yönetilmek. Hadi sekülerler inanmıyor Allah'ın nurunu tamamlayacağına da sen ne cüretle bu saatten sonra şeriat gelmez diyebiliyorsun Müslüman kardeşim?" diye yazmışım bloguma seneler önce. Elhamdülillah artık bu satırları kelime-i tevhid uğruna çarpışan bir asker olarak yazıyorum.
🌙
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
K a r a r g â h Öğlen, 12.16
Her şey net olmalıydı adama göre. Siyah siyahlığını, beyaz beyazlığını aşikâr etmeli, hayatında grilikler olmamalıydı. Ancak hayatı o seyirde ilerlemiyordu. Düşmanlarını ayırt etmesi zordu, sevdiği kadın ona karşı şeffaf değildi. Hakikatte ona bir camın ardından bakıyor olsa da aralarında muhkem bir duvar varmış gibi hissediyordu.
“Ne zaman konuşacaksın?”
Yüzünü komutanına çevirdiğinde kendisini ağır çekimde ilerliyormuş gibi hissediyordu. Güçlükle yutkunduğunda boğazına bir yumru oturdu. “Bilmiyorum komutanım. Hazır hissetmiyorum kendimi.”
Selman Albay elini üsteğmeninin omzuna koydu, dışarıdan çelik gibi sağlam gözüken bu askerinin ne yaşadığını bilen birkaç isimden biriydi. “İki gün oldu. Artık yüzleşmelisin.” Ardından ekledi. “Korksan da bunu yapmalısın.”
Cihangir şaşırdı, rencide olmuş gibi hissetti. “Neden korkacakmışım ki komutanım?”
Selman Albay elini çekerken hafifçe gülümsedi. “Düşmanın karşısında ne kadar cesur olduğunu biliyoruz, alhamdulillah. Ancak şimdi duyacaklarından korkuyorsun. Bir yanın onun makul açıklaması ile ferahlamak istiyor. Bir yanın yaptığı hainliği bir bir açıkladığı itirafı duyup cezasını kesmek istiyor. İkincisinin olmasından elbette korkuyorsun evlat.”
Cihangir bir müddet sustuktan sonra “Ama ikincisinin hakikat olduğu bariz değil mi?” dedi. Çalan telefonunu cebinden çıkarırken ekledi. “Bu konuşma ancak zihnimdeki yargıyı netleştiricek gibi duruyor.” Ekrana baktığında annesinin aradığını gördü. “Müsaadenizle komutanım.”
“Sen dur, ben çıkayım. Onunla konuşmayı da daha fazla erteleme. Onu daha fazla burada tutamayız, biliyorsun.”
“Emredersiniz komutanım.”
Selman Albay gülümseyerek göz kırptı. “Emir değil; bir abi, baba tavsiyesi.”