"Küçüklüğümden beri oyuncaklarıma, arkadaşlarıma hatta çizdiğim resimlerime bile karıştı. Ama buna izin veremem. Eskiden teker teker yırtığı resimlerim gibi hayatımı yırtıp atmasına izin veremem anne."
Nihayet zil çaldı. İki arkadaş sınıftan çıkarak yemekhaneye doğru yürüdüler.
Sanki kırmızı halıda yürüyor gibiydiler. Tüm koridor sadece onlara odaklanmıştı. Han, Hyunjin'in ellerinin titremeye başladığını farketti.
Hyunjin kalabalık içindeyken herkesin ona bakmasından hoşlanmıyordu. Kendini stresli hissediyor ve istemsizce elleri titriyordu. Han da bunu farkedince etraftaki onlara bakıp kendi aralarında konuşan insanlara dönerek:
"Neye bakıyorsunuz kardeşim. Senin benim gibi insan o da." Sinirlenmişti. Onlar yüzünden arkadaşı streslenmişti ve kendini rahat hissetmiyordu.
"Normal bi insan mı? Yanındaki insan seni beni hatta tüm okulu satın alır farkında mısın?" diye ses geldi arkadan gülüşmeyle karışık bir şekilde.
Han onlara doğru döndü. Yanlarına gidecekti. Hyunjin onu tuttu. Boşver hadi gel manasıyla kafasıyla yolu işaret etti. Han da çok ısrar etmedi. Henüz öğle arası olmadığı için yemekhanede normalde çok kişi olmazdı. Ama bu sefer çok kalabalıktı tahmin edileceği üzere. Bu yüzden sadece normal konuştular. Han onu rahatlatacak şeyler söyledi ve zil çalmadan tekrar sınıfa çıktılar.
Daha zil çalmadan Hyunjin'in sırasının üstü kızlardan ona hediye edilen çikolatalarla dolmuştu. Hyunjin hiçbir şey demeden sadece şaşkınlık içeren bakışlarıyla çikolatalara bakıyordu. Birkaç dakika sonra sınıfın ilgi manyağı kızı Yuna içeri girdi. Sinirli sinirli Yee-jin'lerin arkasındaki sırasına oturdu. İlk defa erkekler bile onunla değil de başkasıyla ilgileniyordu. Bunu kaldıramamıştı. Yee-jin'e dönüp:
"Şu camı da kapatır mısın zaten hava yeterince soğuk!"
Herkes Yuna'nın saçmalıklarına alışmıştı. Yee-jin hariç. O hala bu kızın saçma hareketlerini, kendini 'prenses' sanmalarını kaldıramıyordu. Derince bir nefes çekti. Yanındaki arkadaşına sinirlendiğini belirten bir bakış attı ve arkasına döndü:
"Senin elin yok mu kendin kapatsana! Gördüğün gibi cam ikimizin ortasında."
Zaten sinirli olan Yuna iyice sinirlendi. Ayağa kalktı, parmağını kaldırıp tam Yee-jin'e bir şeyler söyleyecekti ki Taeyeon kalkıp camı kapattı.
"Gerçekten şu an senin sesini çekemem Yuna. Al kapattım. Sessizce otur yerine."
Hyunjin sessizce nereye geldiğine şaşırırmışcasına onları izliyordu. Han da gülerek onu izliyordu. Bunlara şaşırmamasını, alışması gerektiğini söyledi. Ne de olsa artık her gün bu manzarayla çokca karşılaşacaktı.
"Anladığım kadarıyla bu kız ilgiyi çok seviyor."
Han, Hyunjin'in tavırlarına sürekli gülüyordu. Malum, böyle bir ortama ilk kez girdiği için çok şaşkındı ve tepkileri biraz komikti. Ama burada arkadaşıyla çok eğleneceğini de biliyordu.
Nihayet okul bitmişti. Hanla beraber evlerine yakın bir parka yürüyorlardı. Ona nihayet babasını nasıl ikna ettiğini anlatacaktı. Buna ikna etmek denirse.
|Hwang Hyunjin|
Bugün çok garip bir gündü gerçekten. Evet sonunda istediğim yerdeydim ama kendimi yabancı gibi hissediyordum. Daha doğrusu yabancıymışım gibi hissettiriyorlardı. Her neyse, yanımda en yakın arkadaşım varken böyle düşünmeme gerek yok.
Beraber evimize yakın olan çimenlik bir parka gittik. Oturdum ve anlattım.
"Biliyorsun zaten anneme sürekli seninle aynı okula gitmek istediğimi söylüyordum. Ama zenginiz, yok elalem ne dermiş, beni neden devlet okuluna göndereceklermiş. Tek düşündükleri şey bu. Artık sinirlendim ve geçen gün anneme sesimi yükselttim istemeden. Küçüklüğümden beri beni sadece elaleme göre yetiştirdikleri ve paramız yüzünden kısıtlanmamın beni artık fazlaca üzdüğünü söyledim. Elalem kimdi, neydi. Onların çocukları çok mu düzgündü sanki. Okula gelen burslu çocukları bile her fırsatta aşağılayan kötü insanlardı hepsi. Ben onlardan değilim ki. Bugün başta okula gelince kendimi yabancı hissettim. Ama ben kendimi asıl orada yabancı hissediyordum. Babamla konuşacağını söyledi. Sofrada konuyu açtı. Babam yine ✨olmaz, elalem ne der✨ başlıklı konuşmasını yapacaktı. Dayanamayıp ağladım. Küçüklüğümden beri içinde tuttuğum ne varsa söyledim. O da sinirlendi. Anneme bana terbiye vermesi gerektiğini, ne halimiz varsa göreceğimizi söyledi ve evden çıktı. Anneme şu çocuğa terbiye ver dedi. Onun çocuğu değilmişim gibi benle ilgili ne varsa anneme yaptırıyor zaten."
Bunları söylerken gözüm dolmuştu. O kadar sıkılmıştım ki gözyaşlarımı tutamadım. Han da kolunu omzuma attı. Sırtımı sıvazlayıp ağlamamın geçmesini bekledi. Sonra beni teselli edecek şeyler söyledi. Onun gibi bir arkadaşa sahip olduğum için bir kez daha tanrıya şükrettim.
[Bölüm Sonu]
•Umarım bu bölüm hoşunuza gitmiştir. Hyunjin'e çok üzüldüm yazarken. Sevginin ve güzel bir ailenin her şeyden önce geldiğine hemfikiriz değil mi?
•Yorumlarınızı bekliyorumm ♡
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.