36- HERKES BANA MI AŞIK?

60.1K 5.6K 2.2K
                                    

Bugünlerde hava iyice soğumuş, çarşı iznine çıkarken üzerimize artık mont almaya başlamıştık. İçinde bunaldığım için parkamı değil, koyu yeşil ceketimi, altına siyah boğazlı kazağımı giymiştim. Mavi kotun altına da postal tarzı botumu giymiştim.

Askeriyenin birkaç adım gerisinde minibüs beklerken bütün askerler toplanmış, hepimiz sigara içiyorduk. O sırada beyaz bir araba çıktı kışladan.

Rüstem Başçavuş...

"Adamlar arabalarıyla geziyor oh mis." dedi Adanalı soğuktan dolayı yerinde zıplarken.

"Benimde memlekette bir arabam var, şimdi kardeşim anasını sikmiştir onun." dedi Kayserili.

"Valla benim araba alacak gücüm yok, anca KYK borcumu ödüyorum." dedi Ispartalı.

"Abooo ben onu unuttum." Amasyalı mezun olduğunu yeni hatırlamış gibi telaşlanmıştı.

Araba askerlerin olduğu yerde yavaşladı, camı açtığında hepimiz ışık görmüş sinek gibi kafamızı eğip çavuşa baktık. Mavi gözleri yüzümüzde gezindi, kırklı yaşlarında bir adamdı ve samimi biriydi.

"Gelmedi mi daha minibüs?" dedi. "Bugün bu tarafa çok az minibüs uğrayacak, ona göre geliş saatinizi ayarlayın."

"Niye komutanım?" dedi Diyarbakırlı ağır şivesiyle.

"Ne bileyim ben."

"Komutanım bizi de bırakın ya." dedi Erzincanlı kolunu omzuma atıp ikimizi kastedip. Kafamı sallayıp güldüm, başçavuş bizi süzdü.

"Hadi, tamam o zaman, bıraktım." dedi ve anında gaza basıp gitti. Uzaklaşan arabadan kahkaha sesi geliyordu, yüzümü buruşturdum.

"Puşt." dedi Erzincanlı sinirini bende çıkarıp itti.

Diğerleri gülerken sigaramı söndürüp yandaki çöp kutusuna attım. Kırmızılaşmaya başlamış elimi cebime koydum.

Ömer sabah erkenden çıktığı için onunla beraber çıkamıyordum, aile ziyaretine gideceğini söylemişti. Ablasıyla yazışmalarına baktığımda harbiden onun davet ettiğini gördüm.

Aslı gelecek mi diye sorduğumda gelmez ama gelirse hiç oturmam demişti. Ona güveniyordum, herahalde güveniyordum yani.

Derin bir nefes aldım, yok ya güvenmiyordum.

Bir minibüs boş yolda yaklaştığında herkes dağıldığı yerden ayrıldı, minibüs önümüzde durduğu an öküz gibi içeri bindik. Birkaç tane sivil bize gülerek bakıyordu, bildiğin tüm kışla minibüsün içindeydik.

"Ula yavaş yavaş." dedi hamsi kısa boyuyla aramızda tost olurken.

"Sarı bebeyi ezmeyin, gel annem yanıma." dedi Sivaslı sırıtarak, hemen arkamda duruyordu.

"Herkese yetecek yer var, yavaş." genç, esmer bir şoför dikiz aynasından bize seslendi.

"La götüm dışarıda kaldı hâlâ yer var diyor." dedi Ankaralı mırıldanarak.

En sonunda hepimiz bindiğimizde, bu sefer ücret ödeme merasimi başladı. Önlerde olduğum için hepsi bana uzatıyordu ücreti.

"Sarı Komutan şuradan bir Adanalı al." dedi Adanalı sivil ücreti verirken.

"Adanalılar yarı adam parası veriyormuş." dedi Erzincanlı, kendine oturacak bir yer bulmuştu.

"Gevşek." dedi Adanalı ona vurmaya çalışıp.

Onlara aldırmadan avucumun içindeki paraları düşürmeden dikkatle şoföre uzattım. Şoför elini uzatıp paralı alırken birkaçı önündeki para olan kısıma düştü.

"Sarı," dedi şoför düşen parayı alırken. "Karıştırdın hesabı ha."

"Yok yok, herkes tam verdi." ciddiyetle cevap verince güldü, peki dermiş gibi kafasını salladı.

"Geç, otur." dedi para konulan kürsü gibi olan yeri gösterip. Kafamı salladım, ayakta durmaktan iyidir.

Kendimi zor bela koltuğa attığımda sanki bütün yeri kaplayan benmişim gibi herkes oh be çekti.

"Sırık gibi duruyordu pezevenk." dedi Adanalı, yerini genişletirken.

Şoför güldüğünde ona ters ters baktım, şimdi yüzünü daha iyi görüyordum. Ortalama benim yaşlarımda, kirli sakallı, ela gözlü yakışıklı biriydi.

Ters ters baktığımı görünce daha çok güldü.

"Ne bakıyorsun öyle Mehmetçik." asker olduğum için daha yumuşak davranıyordu sanırım.

"Sen askerlik yapmadın mı başkan?" diye sordum kenardan tutunurken.

"Ohoo yapalı dört yıl oldu." direksiyonu tek eliyle tutarken, gözleri yoldayken konuşuyordu.

"Nerelisin?" diye sordu ardından.

"Bingöl, sen?"

"Buralıyım."

Birkaç kişiyi daha aldığında, arada bir sohbet açmak için bir şeyler soruyordu. Bazen kolumuz birbirine değerken gereksiz bir şekilde gerildim.

Ulan kendim erkeklerden hoşlanıyorum diye her erkeğin benden hoşlanabileceğini düşünüyordum. Oysa Ömer'den önce aklımın ucundan bile geçmezdi.

Çarşıya gelene kadar beni konuşturdu, isteksizce cevap verdim. İnerken geleceği saati söyledi, bugün çok fazla minibüs geçmeyeceği için kendisinin son seferi yapacağını söyledi.

Çarşıya geldiğimizde yine her zaman oturduğumuz kafeye geçtik. Bu sefer orada yemek yemeyi düşünüyorduk, Ömer çarşı izninden önce bana para vermek için ısrar etse de kabul etmeyip elimdeki parayla gelebileceğim en ideal yere gelmiştim.

Adanalı, Erzincanlı, Edirneli, Ankaralı ve Sivaslı beraber geziyorduk. Sivaslı daha çok hakimdi bu çarşıya. En sevdiği mekanlara götürdü, güzel yerlerdi ve baya bir eğlenmiştik. En azından boş boş oturmadık.

Kışlaya dönerken Ömer'e olan özlemimden hiç sesim çıkmadan, bindiğimiz minibüste geçip en arkaya oturdum ve pencereden dışarı baktım.

Karnım ağrımıştı özlemden.

"Çok mu yoruldun Sarı Komutan?" diye sordu Erzincanlı yanımda otururken.

"Hayır, uykum geldi." dedim yalnızca.

Arada bir baktığımda esmer şoförün dikiz aynasında arada bizim tarafa baktığını gördüm. Daha doğrusu sohbete katılmak istiyordu ama arada bir göz göze geliyorduk.

Niye herkesi bana aşık gibi hissediyordum?

Psikolojim bozulmuştu resmen, birden erkekten hoşlandığımı fark etmem kötü etkilemişti beni.

Kışlaya geldiğimizde şoföre bir daha bakmadan indim ve elimi cebime koyup önden önden binaya ilerledim.

"Sarı bebeye biri bir şey mi dedi? Küsmüş yine." dedi Sivaslı.

"Kim ne diyecek ona? Yorulmuştur."

Arkamdan konuşuyorlardı ama pek umursamadım.

Koğuşa gidip eşofmanımı giydim, bir ara Ömer geldi mi diye nöbetçiye sorduğumda gelmediğini söylediler. Bugün uğramayacaktı ama çok özlemiştim.

Ömer olmadığından, bugün herhangi bir görevde olmadığı için erkenden yatağıma girip uyudum.

Burnum sızlıyordu özlemden.

Ne çabuk alışmıştım böyle...

BELA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin