- - -
12| Belki deniz onun içindedir.
Büyükannemin evi iki katlıydı. Üst katında iki tane odası ve bir de banyosu vardı ki bir bakıma bu katı sadece ben ve Jungkook kullanıyorduk. Bu yüzden sanırım bana bazen küçük bir dairede tek başıma kalıyormuşum gibi gelirdi. Büyükannem merdivenleri çıkmakta zorlanmaya başladığında onun yatak odasına Jungkook geçmiş kendisi de aşağıdaki boş odaya taşınmıştı. Odalar Daegu'daki odamdan çok daha küçüktü ama bir şekilde bana daha samimi, daha sıcak ve daha ben gibi hissettirmeyi başarıyordu.
Sanki burada, Daegu'da olduğumdan daha çok ben olabiliyordum. Tamamen değildi belki ama eskisinden daha fazlaydı.
Jungkook çalışma masasına doğru eğilmiş, dizüstü bilgisayarına bakarken kapıyı açtığımı hissetmiş gibi kulaklıklarını çıkartarak bana doğru döndü ve ekranın ışığı yüzüne vururken "Hyung?" dedi. "Bir şey mi oldu?"
Kapının kolunu tutmaya devam ederken hafif aralıktan bedenimin yarısını içeri soktum ve "Çaldım ama duymadın." diyerek açıklamaya çalıştım. "Müsait miydin?"
"Evet, evet." Omuz silkip baş parmağı ile yanındaki masayı işaret ederek "Tae psikolojimi bozduğu için birkaç makale okuyordum." dedi. "Bu senenin daha zor olacağını savunuyor, ben de alttan ders bırakmak istemiyorum. Almayı düşündüğüm dersler konusunda biraz fikir sahibi olmaya çalışıyordum."
Onu yanıtlamadan önce anlayışla başımı sallarken tamamen içeri girdim ve kırmızı tonlarında yanan gece lambasının sağladığı ışığın altında kalan karanlık odasına göz atmaya çalıştım. Ürkünç bir havası vardı ama oda Jungkook'a ait olduğu için o atmosferi dağıtmayı da başarıyordu. En azından derli toplu yaşıyordu. Burayı kendi odamla kıyaslamak istemiyordum bile. Dürüst olmak gerekirse yatağımı tam olarak en son en zaman topladığımı kestiremiyordum. Hatta daha derin düşünecek olursak toz bezinin icadını da ara sıra unutmayı seven bir yanım vardı.
"Kendini bu kadar zorlama." dedim özenle topladığı her halinden belli olan yatağının köşesine oturup yönümü ona çevirirken. Eş zamanlı olarak Jungkook da oturduğu sandalyesini bana çevirdi ve iç çekti. "Zaten olduğun gibi yeterince başarılısın Kook."
Omuz silkti. Karanlıkta renkleri zar zor seçilen bir rubik küp parmaklarının arasındaydı. "Daha iyisini yapabilirim." diyerek gülümsediğinde onu çeviriyordu. "Bunu zorunluluktan yapmıyorum hyung, endişelenme. Sadece içimden geliyor." Ben küpün hareketlerini izlerken o aniden durdu ve cümlesi yarıda kesilirken benim ilgimi çekerek gözlerini üzerime tüm dikkatiyle dikti. "Sen neden geldin?" deyip konuyu aniden değiştirirken büyüttüğü gözleriyle ne kadar sevimli durduğu hakkında zerre fikri olmadığını düşünüyordum. "Polisten haber mi var? O piç kurusuyla mı ilgili?" Dönüp bilgisayar ekranına hızlı bir bakış attı. "Gerçi gece yarısı olmak üzere."
"Henüz bir gelişme yok." Zaten yeterince gerginken tüm yaşananlar bir bir gözümün önüne geldiğinden olsa gerek bedenimi dik tutmak daha da zorlaştı ve ben kendimi geriye bıraktım. İç çekerken boş tavana bakıyordum. Jungkook'un yanağımdaki, düne göre daha koyu görünen morluğa baktığı açık olduğu için ona dönemedim. Zamanında bana çok pansuman yaptığından şimdi ona tek bir yarayla tüm kötü anılarını hatırlatmak istemiyordum. Bu yüzden konudan sıyrılarak "Aslında bilgisayarını istemek için gelmiştim." dedim. "Ama işin önemliyse sorun yok, daha sonra alabilirim." Başımı hafifçe yana doğru eğip yattığım yerden ona bakmaya çalıştım. Şaşkın bakışları pek beklenmedik değildi.
"Bilgisayarım?" dedi anlamak ister gibi ve hemen ardından inanamıyor gibi güldü. "Alabilirsin!" diye atılırken neredeyse küçük bir çocuk gibi heyecanlıydı. "Tabii ki alabilirsin? İstediğin kadar kullan hyung, zaten işim önemli değildi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
louder than bombs : yoonmin
Fanfictionjimin kasabaya döndüğünde geride bıraktığından fazlasını bulacağını bilmiyordu