Canavarlar Cehenneme Gidecekmiş

47 2 5
                                    

"...canavarlar cehenneme gidecekmiş; cehennem, yaptıkları kötülüğü, mahvettikleri hayatı geri getirebilir mi?"
Karamazov Kardeşler, Fyodor Dostoyevski

Hiç bütün eylemlerimizin yanınımıza kâr kaldığını düşündüğünüz oldu mu? Bir insan suç işlediğinde ve neticesinde cezalandırıldığı zaman gerçekten ödeşilmiş oluyor mu? O kişiyi cezalandırmak suçun işlenmiş olduğu gerçeğini değiştiriyor mu? Ya da bir insan öldürüldüğünde, katilin cehenneme gidecek olması tesellisi mahvolan hayatları geri getiriyor mu? Yaptığımız her eylem yanımıza kâr kalıyor ve adalet denen kavram imkansızlıktan öteye gitmiyor. Bir insan öldürüldüğünde katili ister hapse atın, ister idam edin, isterseniz kana kan deyin, ister varsın olsun sonsuza dek cehennemde olduğunu iddia edin. Onu cezalandırıyor olmanız o cinayetin onun yanına kâr kalmadığı anlamına gelmiyor. Toplumun 'adalet' dediği o yargıyı çok keskin sınırlar dahiline alıp, 'ceza' kavramının adil olduğuna inanıp, kendi vicdanımızı rahatlatıyoruz. Özgürlük, adalet, ceza, fedakârlık, vicdan gibi kavramlar derin sınırlarla üstü kapatılmış anlamsızlık perdesinden başka bir şey değildir kanımca. Şu an elimizde tuttuğumuz sadece bu fikirle bile insanlara çok daha farklı bakmaya başlayabiliriz. İnsanların eylemlerini ve davranışlarını bu düşünce tarzıyla birlikte bir zihninizde gözden geçirin. Her şeyin yanımıza kâr kaldığı bu asıl dünyada bir kelebek etkisinin bile nelere mâl olabileceğini bir düşünün! Ya da birden fazla yanımıza kâr kalan olaylar bütünün, bireyin hayatında çığ gibi büyümesinin ve toplamının bireye etkisini bir hayal edin! Hepimiz, bu yanımıza kâr kalan olaylar dizisinin baskısının altında farkında olmadan yaşıyoruz.
Sabah uyandığımıza pişman bir halde yatakta doğruluyor, okula ya da işe gitmek için hazırlanıyoruz. Etrafımızdaki insanlara bakıyor, birbirleriyle şakalaşmalarını dinliyor, bir takım mânasız eylemlerini inceliyoruz. Somurtarak oradan uzaklaşıyor ve kendimizi çalışma alanımıza gömüyoruz. İnsanlar birbirlerine geçen gün yaptıklarından ve yarın yapacaklarından, başka insanların yaptıklarından ve kendilerini düşürdükleri durumlardan birbirlerine bahsediyor. Kimin ne kadar güzel olduğundan, kimin geçen gün satın aldığı telefondan, kimin geçen gün sevgilisinden ayrıldığından bahsediyorlar. Dersleri veya işleri bitince evlerine dönüyorlar ve ertesi gün gelip aynı günü fark etmeden tekrar ve tekrar yaşıyorlar. Ufak farklarla yaşanan bu aynı günler; insanların yüzündeki tebessümü silmese de kalplerindeki yaşama sevincini sinsice siliyor. Siliyor ve siliyor ta ki ondan bir şey kalmayana dek... Bu görünüşte basit olan insanlar geceleri başını yastığa koyduklarında neler düşünüyorlar? Kelimelerle ifade edemedikleri hangi duyguları yaşıyorlar? Bu birbirini takip eden aynı günler silsilesinde bahsettiğimiz o ufak farklar aslında ufak ufak biriken 'yanımıza kâr kalan olaylar' dizisidir. Aslında budur insanların kalplerindeki tebessümü silen. Birinin kalbini kıracak bir söz söylüyoruz ve bu yanımıza kâr kalıyor, bir diğerinin bize olan güvenini kırıyoruz ve bu yanımıza kâr kalıyor, bir diğerinin özgüvenini zedeliyoruz ve bu yanımıza kâr kalıyor... Bu gibi olaylar gün ve gün birikiyor ve birikiyor, sonunda ise ilk başlarda bahsettiğimiz o somurtkan ve tekdüze insanı yaratana kadar devam ediyor. Yaratılan bu insan bir çarkın dişlisi gibi kıralana kadar dönüyor ve dönüyor, sonunda ise kırılıp zedelendiğinde yerine tekrar kırılmak üzere bir yenisi ekleniyor. Bu çarkın dişlileri olan insanları suçluyoruz ve kendilerini soktukları hâle bakıp alay ediyoruz. Aslında hepimiz içten içe biliyoruz ki, o insanları o hâle sokan yine bizleriz ve yine biz de aslında o dişlilerden biriyiz. Bazen kendimizi yüceltme duygumuz ve marjinal oluşumuza dair inancımız bedenimize öylesine yayılıyor ki at gözlüklerimizi çıkaramıyoruz. Halbuki yine biliyoruz ki, bu saçmalığı ortadan kaldırmak ve değiştirmek bizim elimizde. Hepimiz yürekten biliyoruz ki, bir şeyleri değiştirmeye kendimizi değiştirerek başlıyoruz. İnsanlara gösterilen ufak bir tebessümün, bireyi birey olarak dinlemenin kuvvetinin; insan yüreğinde nasıl çiçekler açtırdığını kendimizden biliyoruz! Fakat uygulamaya geldiği zaman insanlık olarak başarısız olmaktan öteye gidemiyoruz.
Her şeyin en iyisinin bizden sorulacağına dair absürt bir inancımız var, bu sorulduğunda aksini iddia etsek de bunu içten içe biliyoruz. Bizle aynı seviyede olarak tanımladığımız insanların yaptıkları işi küçümserken bizden ileri seviye olarak tanımladığımız insanların işini haddinden fazla yüceltiyoruz. Aslında biliyoruz ki, insanların yaptığı iş değil yine mesele. Mesele kendimizi kanıtlamamızdan öteye gitmiyor. Bu farkındalık kazanılmamış bozulma ve yozlaşma nedeniyle yanımıza kâr kalan o eylemlere insanlara mâruz bıraktığımız gibi bu eylemin izlerinin de diğer insanlara yayılmasıyla birlikte en az mâruz bıraktığımız kadar mâruz kalmaktan da geride kalmıyoruz. Tek bir tebessümün ve alçakgönüllülüğün düzeltebileceği tonlarca şey varken insanlık olarak zor yolu seçmekten kendimizi ısrarla ve inatla alıkoymuyoruz. Bu karanlık tuzağa ben dahil hepimiz farkında olmaksızın çekiliyor ve çekiliyoruz. İçimize gömülen, derinden gelen o yardım çığlıklarını bastırıyoruz. Oysa hiçbir şeyin bedeli ödenmiyor ve vicdanı rahatsız etmeye devam ediyoruz.
Kendimizi değiştirmeye nereden başlamalıyız? Ya da kendimizi değiştirmek mümkün müdür? Yoksa dünya denilen tanrılar masasında rastgele atılan zarların birer sonucu olarak yaşamaya mecbur muyuz? Benim şahsi fikrime göre bu sorular birer sınır değil, duvardır. Aşılması ya da yıkılması gereken engellerdir. Rastgele atılan zarlarda bile bir güzellik bulmak her zaman mümkündür. Bize amaç vermeyen bu dünyada kendi amacımızı yaratmak mümkündür. Her şeyin yanımıza kâr kaldığı bu anlamsız dünyada kendi anlamımızı yaratmamız mümkündür. Unutulmamalıdır ki, yaptığımız iyilikler de yanımıza kâr kalacaktır ve bu kârın getirisi birçok kişinin mutluluğuna bal sürecektir. Küçük eylemler büyük sonuçlar doğurur; eylemlerin nasıl eylemler olacağı ve dolayında nasıl sonuçlar yaratacağı sadece bize bağlıdır.

Anlamın Kargaşası - Anlam ve Hayat ÜzerineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin