Bir piskopat gibi sergilediği davranışları artık çığırını aşıyordu. Dayanılmaz bir hal alan davranışları geçmişimi hem derinden etkilemiş hemde sarsmıştı. Belki eskisi kadar savunmasız değildim, belki geçmişimde yaşananlar beni güçlendirmişti ama artık yorulduğumu hissediyordum. Bir araba bile benzini olduğu halde motorunu soğutmak için mola veriyorsa, benim o mola hakkım gelmişte geçiyordu.

Yorulduğumu anladığımda hızımı azalttım ama bırakmadım koşmayı. Yaklaşık on dakika da yavaş bir tempoda koştuktan sonra dinlenmek için bir bankın üzerine oturdum. Çantama sıkıştırdığım küçük limonlu su petini çıkarıp kafama diktim. Saatte baktığımda şok olmuştum. Çünkü tam tamına iki buçuk saattir aralıksız koşuyordum. Saatin iki olmasıyla Oturduğum yerden ayaklanıp eve giden yola yürümeye başladım.

"Kumru!" Duyduğum ses yerime mıhlanıp kalmama neden oldu. Arkamı dönmezken tekrar aynı ses adımı seslenmişti.

"Kumru diyorum!" Kendime geldiğimde birden bire hiçbir şeyi düşünmeden koşmaya başladım. Arkamdan duyduğum adım sesleriyle onunda arkamdan geldiğini böylelikle anlamış oldum ve hızımı daha da arttırdım. Sanki az önce deli gibi koşan ve yorgunluktan bitap düşen ben değilmişim gibi koşuyordum. Koşuyordum koşmasına ama arkamdaki şahısın da benimle bir koşması nedeniyle gerginliğim daha da hızlanmamı engelliyordu.

"Her şeyin gibi hızını da geliştirmişsin kumru!" Demesiyle midemden bir sıvının ağzıma doğru yükseldiğini hissettim. Cevap vermeden ilerlemeye devam ederken aniden kolumdan çekilmemle kendimi yerde bulmam bir olmuştu.

"Geliştirmişsin geliştirmesine ama, kovalayanın eski koşuculardan olduğunu da unutmuş gibisin!" Yaptığı alaylı iması yüzüne kusma istegimi bastırıyordu. Dişlerimi sıkarken adeta tıslarcasına; "Ne istiyorsun benden!?" Diye konuştum.
Yüzündeki tiksindirici gülümseme devam ederken

"Senden bir şey istemiyorum kumru," diyerek hafifçe yaklaştı ve "direk seni istiyorum." Demesi nirvana da olan öfkemi everese çıkarırken tek hamle ile kendi kolum ile beraber onun da kolunu çevirip, ayağına çelme attıktan somra yere düşmesini sağladım. O ne olduğunu anlamadan kendini yerde bulmanın şaşkınlığını yaşarken bu halinden faydalanıp ayağa kalkıp sağ elinin ü:erine ayağım ile basmaya başladım.

"Ahh!" Canının yandığını belli eden sesler çıkarmaya başlarken kafamı kaldırıp etrafıma kısa bir göz attım. Toplamda en fazla yedi- sekiz kişi olan parka hayal kırıklığıyla konuştum.

"Etrafta adamız diye geziyorsunuz ama böyle bir duruma seyirci kalmasını iyide beceriyorsunuz he, tebrik ederim sizi!" Diye bağırdığımda ayağımın altında kıvranan şerfsiz: "kumru, bırak lan elimi!" Diye de bağırmaktan geri kalmıyordu. Dudağımın sağ köşesi alayla yukarı doğru kırıvrılırken kafamı kaldırıp gözlerimi üzerinde gezdirdiğimde alayla bakmaya devam ettim.

"Ulan! O kadar konuştum ettim tek fark ne olmuş biliyor musunuz? İki, üç kişi eksilmişsiniz!" Onlar kendi etraflarına bakmaya başlarken insanlığın hangi ara bu hale geldiğini düşünüyordum.

Ayağımı olduğu yerden çekmeden, tüm yükümü vererek çömeldiğimde bu sefer daha acılı bir ses duyuldu. Daha acılı ve daha derinden, daha içten...

"Ahhh! Kumru artık çek şu ayağınııı!" Diye yeniden bağırdığında "iki..." o bana anlamsız gözlerle bakmaya başlarken "Tam tamına iki kere karşıma çıkma cesaretinde bulundun." Sesim o kadar sakindi ki ben bile tırsmıştım. Sesim sakinken tüm sinirimi ona tezat ayağımın altındaki et parçasından çıkarıyor gibiydim. "Ama unuttuğun bir şey var ki, karşında eski çelimsiz, hasta, vicdanlı bir kız yok! Senin karşında kendini eskiden yaptığı hatalar doğrultusunda geliştiren güçlü, daha sağlıklı, senin gibi insanlara karşı zerre vicdan, merhamet beslemeyen bir kız duruyor!" Bir yandan beni dinlerken bir yandan da elinin açısından olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde yüzünü buruşturuyordu.

İMKÂNSIZIN AŞKIWhere stories live. Discover now