Aslında, bu kitaba hiç bölüm atmak istemiyorum. Aylar öncesinde taslağıma eklemiştim ve hayallerim daha farklıydı. Şimdi sadece kurgusu güzel diye yazıyorum. Yazmak için yazılıyor diyebiliriz. İyi okumalar güzellerim.<33
4 yıl sonra;
Yaklaşık 2 saattir izlediğim mezar taşından ayırdım gözlerimi.
"Bazı şeyleri çok abartıyorum. Benim gözümde büyüttüklerim insanların gözünde küçülmeme sebep oluyor. 4 senedir onu da göremiyorum hiçbir yerde. Ya şehir değiştirdi ya da başka bir klinikte. Bir daha kazanamayacağın bir sevgiyi ardında bırakmak çok zormuş. 4 yıldır boğazım düğümlü. Karma vurdu işte. Muhtemelen ayrılmak istediğimi söylediğimde çok üzüldü. Acaba unutmuş mudur beni? En azından gözlerimi hatırlasin değil mi? Maviş maviş gözlerim var pörtlek bir de. Bir baksan sittin sene unutamazsın o derece. Keşke yaşıyor olsan seninle iyi anlaşırdık bence. Benden 2 yaş küçüksün ama olsun. Anlaşırdık."
Doğum ve ölüm yılından hesap ettiğim 22 yaşındaki 'Sevda Duran' adlı kişinin mezarının önünde konuşuyordum saatlerdir. Anlattıklarım sırtımdaki yükleri arttırıp boğazımdaki düğümü sıkıyordu sanki. Tam tersi olması gerekmiyor muydu?
"Sana da fazla konuştum. Gece musallat olma tamam mı? Bak mezarını suladım ve çiçekte diktim. Yalnız yaşıyorum ve musallat olursan götüm tutuşur."
Yere boylu boyunca yattım.
Kafamı gökyüzüne doğru kaldırıp derince bir nefes aldım. Tanrım, her şey ne kadar değişmişti öyle.
Gözlerimi kapattım. Esen hafif rüzgarın tenime değişini hissettim, kalp atışımı duyabileceğim bir sessizlik yarattım kendime. Tek ses kalp atışımla beraber bana bağıran iç sesime aitti. Zihnime aitti. Bana kızan. Bana söven. Beni karanlığa sürükleyen.
Günlerimde değişen bir şey olmazdı.
Uyan.
İşe git.
Mezarlığa git.
Beslen.
Tavanı izle.
Bazen tavandaki boyaları söküyordum, ortaya karışık şeylerin çıkması için. Düz, boyalı bir duvara bakmak bir zaman sonra zihin sularımda boğuyordu beni. Oysa, pütürlü ve boyası sökük bir tavana bakmak hayal gücümü ve yaratıcılığımı zorlayıp ortaya farklı nesne, kişi, figür çıkarmama ve odağımı buna yoğunlamamama sebebiyet oluyordu. Haliyle zihnimin sesi biraz da olsa arka planda kalıyordu.
4 yıl içinde beni fikirlerimden döndüren neydi bilmiyorum. Belki baktıkça ormanlarında kaybolduğum yeşil gözleri. Belki beni içine çeken ruhu. Bir sanat eserini andıran gülüşü. Narin ve güzel elleri. Ya da ayrılmak istediğimi söylediğimde kalbinin kırılışını gözlerine taşıyan o hali. Ah, o hali zamanlarımın hepsine bedel.
Gözlerinde an be an şahit olduğum hayal kırıklığı. Gözlerinin dolması. Gözlerinde kırılan parçaların damla damla yanaklarına akması. Çantasını alıp yanımdan ayrılması. Ve 4 yıldır kayboluşu.
Öldüğünü düşünüyordum 2 sene öncesine kadar. Yoktu çünkü. Ne klinikte. Ne evinde. Ne herhangi bir parkta. Ne herhangi bir kafede. Bir kez bile denk gelmedi gözlerimiz.
Hiç yerimde durmadım.
26 şehirde aradım onu.
Başka yerde şahit olamadığım o büyülesi orman gözleri aradım 4 yıl boyunca.
Her sokak lambasının altından onun adımları üzerine adım atmak hayaliyle geçtim.
Neydi bu 4 yılda fikrimi değiştiren çözebilmiş değilim.
Neydi beni bu kadar süründüren?
Oysa ben değil miydim, ona ayrılmak istediğimi acımasızca söyleyen.
O halde göğsümü delip geçen acı neydi?
Vicdan mı?
Sonradan farkedilmiş sevgi mi?
Ya da, farkedemediğim güzelliği.
Gözlerimi açtım. Gökyüzüne değdi gökyüzüne sahip gözlerim. Ve o an, benim gökyüzüme bakmasını diledim.
geleceksin. yağmur yağacak. ben ağlayacağım.
bunu yazıyorum. bunu bin kez yazıyorum.
yoksa yalnızlık öldürecek. yoksa kimseyi sevmeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sev Beni, Tek Beni. | Gxg.
General Fiction"26 şehir gezdim. Her sokağa seninle olan anılarımızı serpiştirdim. Bindiğim her metroya kokunu bulaştırdım. Her sokak lambasına yüzünün güzelliğini anlattım. Tam 4 yıl geçti, Ve ben bu sürede sevdim seni, tek seni."