32.Bölüm 🖤 Isadora

11.7K 1.1K 100
                                    

Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar 🖤

Not: Yeni hikaye güncellemesini beğeni ve okunma sayısına göre yapıyorum. :) Arkadaşlar bu notu öylesine koymuyorum. Gerçekten önemli ölçüde okunma ve beğenme sayısına göre hikaye güncelliyorum.

32.Bölüm

İki Ay Önce

Nihayet Stolas tahtın yanına geldiğinde benimle beraber ayakta dikilerek, "Konukları getirin!" diye seslendi. Cayle, Typhon, Min ve daha önce görmediğim birkaç iblis konukları sürüklerken gergindim.

Stolas'ın beni getirdiği yerde dikkat çeken kişiler, şüphesiz zebanilerdi. İki metreden fazla gibi duran boyları, bir boğa ile kapışacak güçte vücutları vardı. Zift rengine benzer derilerinde hayat bulan yapışkan madde, salyalarından akan sıvıyla daha da vıcık vıcık bir hale bürünüyordu.

Giydikleri deri kıyafetler vücutlarının çoğunu kapatıyor ancak kendilerinden gelen tiksindirici kokuyu engelleyemiyordu. Çürük yumurta ile bataklık kokusunun birleşimine benzeyen koku midemi alt üst edebilecek güçteydi.

Kafaları kel, boyunlarında iri zincir halkaları olan bu zebaniler iblisleri sürüklüyordu. Her iki zebaninin arasına düşen çaresiz iblisler çırpınıyor, zebanilerin kıskacından kurtulmaya çalışıyordu. Ancak iri yapılı zebaniler onları her çekiştirdiğinde sürüklenmekten geri duramıyorlardı.

İlk olarak Yoch getirildi. En son kumların arasında yok olan krallığında görmüştüm onu. Giydiği uzun kıyafetler, Araplara has aksesuarlar artık üzerinde değildi. Yeşil bir kurbağayı andıran yüzü her bağırışında çirkin bir hal alıyor, tiz sesi kulağımı tahriş ediyordu.

Zebaniler eşliğinde Stolas ve benim önümde diz çöktürdüklerinde ellerinde, ayaklarında ve en önemlisi boyun kısmında iri zincirlerin olduğunu gördüm. Zebaniler bu zincirleri çekiştirerek Yoch'un ani hareketlerini engelliyor, kaçmasına fırsat tanımıyordu.

Yoch'un ardından Lilith getirildi. Yoch gibi çırpınmıyor, kaçmak için herhangi bir şey yapmıyordu. Zebanilerin arasında bir kedi kıvraklığı ile yürürken gözlerini Stolas'tan ayıramıyordu. Onu beğeni ile karışık üzgün bir halle süzüyordu.

Ancak görüntüsünden bir şey kaybetmiş değildi. Ay parlaklığındaki cildi kırmızı duvarların arasında parlarken kızıl saçları özenle taranmıştı. Sanki Cehennemde değil de podyumda yürürmüş gibi bir hali vardı.

Diğer gelen iki iblisi ise daha evvel görmemiştim. İkiz olduklarını duyduğum Haur ve Amertat isimli iki erkek birbirlerine tıpatıp benziyordu. Uzun, kahverengi saçları beyaz gömleklerine düşüyor, ürpertici mavi bakışları insanın kanını donduruyordu.

Tıpkı Yoch gibi zincirlerinden kurtulmaya çalışıyor, daha evvel duymadığım bir dilde sözler fısıldıyorlardı. Yüzlerinde dahi belli olan mavi damarlar ikisine uğursuz bir görünüm veriyor, soluk tenlerini daha da beyaz gösteriyordu.

İkisi de zebaniler tarafından yere çöktürüldüğünde boyunları zebaniler tarafından eğik bir hale getirildi.

Ve son olarak annem... Yeni öğrendiğim ismi ile İsadora iki zebani eşliğinde getiriliyordu. Onda her zaman görmeye alışık olduğum şefkat dolu, yardım sever gülümseme kindar bir ifadeye evirilmişti. Burnu kibirle havaya kalkmış, dudakları sinsi bir gülümsemenin varlığı ile kıvrılmıştı.

Zamanla kırışıklıklarla dolan cildi, tamamen düzelmiş ela gözleri buzla kaplanmış kadar soğumuştu. Alışık olmadığım tarzda yeşil bir elbise giyiyor, kat kat kolye takıyordu. Kolyelerin birçoğu tüylerden ve deniz kabuklarından işlenmiş gibi duruyordu.

CEHENNEM ÇİÇEĞİ (BİTTİ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin