1

34.3K 359 11
                                    

Bir umut ellerimi oynatıyorum. Gören var mı? Hissediyorlar mı bilmiyorum ama beni fark etsinler benden vazgeçmesinler istiyorum.
Ben ellerimi oynattığımı sanırken parmağım hafiften kıpırdıyormuş. Bu benim ilk hayal kırıklığım değil. Zaten en büyük hayal kırıklıkları büyük çabalar sonucu olumsuz tepkiler alınca gerçekleşir.

Göz kapaklarım hafiften açılıyor. Bekliyorum sessizce belki yoğun bakım ünitesinin ardında beni ağlayarak bekliyordur diye. Bir umut işte uzun zamandan sonra açıyorum gözlerimi.
Beyaz ışık gözlerimi alıyor bir süre görüşüm netleşınce beklediğim hiç bir şey gerçekleşmiyor.
Camın önü boş. Kimse yok. Belkide herkes benden vazgeçti. Hepsi beni burada bırakıp gittiler.
Birisi çıplak bedenime soğuk bir şeyler değdirince irkiliyorum. Beyaz önlüklü birisi bana gülümseyerek konuşuyor.
"Iyi bir iş başardin" diyor.

Iyi bir iş başardığımı biliyordum.
Benim yaptığımı kimse yapmazdı çünkü.
Beni merak edeniniz var biliyorum.
Özet geçmek gerekirse ben sevdiğim adamı uvey kız kardeşine kaptırmış sonrada ölüm döşeğindeki kardeşine bir böbreğini vermis biriydim.
Hem sevdiğim adam hemde sağ yanımdaki böreğimi ucuz bir kaltağa vermiştim. Hemde bunu isteyerek yapmıştım.

Acı dolu hayatıma devam etmek istemediğimi anladığımda bana bu ameliyattan sağ çıkmanız % 50 ama böbrek vereceğiniz kişinin yaşaması % 100 denmişti. Buna rağmen girmiştim o ameliyata. Peki elde ettiklerim? Günlerce yalnız başıma bir üniteye bağlı hemşireler tarafından bakılıyordum.
Hemşireler bazen uyuyorum sanıp hakkımda üzüldüklerini belirtiyorlardı.
Yazık kıza onun yaptığını ben yapmazdım. Hakkettigi sey ise yalnızlık diyorlardı. Haklıydılar.

Boş bir hayale kapılıp gidiyordum. Ya batıyordum ya çıkıyordum.

Üzerime hemşirelerin verdiği buraya gelirken üzerimde olan kıyafetlerimi geçirdim.
Spor ayakkabılarım ve yağmurluk ile gelmemdeki amaç neydi bilmiyordum.

İşlemleri halledip hastaneden çıktım. Arayan soran yok. Hatta gelip almaya bile tenezzül eden yok. Hemşirelere verilen bir talimat vardı.
Uyanırsa beni arayın.

Ricam üzerine kimse aranmadı.
Ne beni üvey annemin kollarına bırakıp kendini benden soyutlayan babam Ne de beni kızıyla kıyaslayıp sevdiğim adamı elimden alan anne ve kızını.
Ben bu hastaneye kendim geldim. Kendimde çıkıyorum.
Ellerinde çiçekle kapıda bekleyen adama baktı. Buraya girerken onu seviyordum. Deliler gibi. Öl dese ölürdüm.

"Çıkacağını duydum" dedi buketi bana uzatırken. Kırmızı gülden nefret ederdim. Elime bile almadım buketi.

"Neden geldin?" Dedim soğukça.

"Iyi misin diye görmek istedim" dedi.

Görevini başarıyla tamamladın. Gidebilirsin" dedim.

Buketin yere düşüş sesini duydun. Sonra bana kalkan kolları.
Elleri beni sıkıca sardı. .. Birsey hissetmiyordum. Hissettiğim tek şey büyük umutlarimdan kalan hayal kırıklığım dı.

"Müge ile evleniyoruz" dedi kulağıma.
Ağlayıp gitmemesini söylememi istiyordu. Müge ile çıkıyoruz diyip benden ayrıldı. Şimdi ne istiyordu?

"Mutluluklar" diyip ittim.

Yüzüme acıyla baktı.

"Beni artık sevmiyorsun" dedi acıyla.

"Bir erkek için ömrümü heba edemem ya. " dedim.

Daha fazla nefesimi tüketsin istemiyordun. Yerdeki bukete basıp yanından geçtim. Müge arkadaki arabada beni izliyordu. Yüzünde o gördüğüm iğrenç gülümseme yoktu. Aldirmadan eve doğru yürüdüm.

Yağmur yağıyordu. Bu hastaneye girerkende yağıyordu çıkarkende.
Tek bir anı doldu beynime.

Yağmuru dinleyip ellerimizi havaya kaldırmış gökyüzüne bakıyorduk.

"Hasta olacaksın Damla" dedi Alper.

"Ne olur ki? Sen bana bakarsın" demiştim şımarık tavırla.

LISTEN TO THE RAINHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin