DUYURU: Arkadaşlar bundan sonra bölümleri haftada bir yayınlamaya karar verdim. Siz her gün yeni bölüm için kıvranmazsınız, ben de rahat rahat yetiştiririm. Bölümleri Pazar günleri yayınlayacağım :)
''Koğuş kalk!'' İrem'in kulak tırmalayıcı sesiyle huzursuzca kıpırdandım yerimde.
Bu gün için Gizem Hanım bize öğlene kadar uyumamız için izin vermişti. Saat beşe doğru gelirken uyuduğumuzdan yedi saatin yeterli olacağını, yedi saatin sonunda derslere kaldığımız yerden devam edeceğimizi söyledi. Yedi saat mi yetecekti? Genelde on saat uyuyan bir tiptim. Hoş, buraya geldiğimden beri aynı olan ne olmuştu ki? Yavaş yavaş, her saniye değişiyordum. Belki de içimde uyumakta olan gerçek Defne'yi uyandırıyordu bu insanlar, bilmiyorum.
''Zalimin kızı,'' diye söylendiğini duydum Su'yun.
''Ulan yolacağım şimdi sizi!'' diye bağırdı İrem.
''Yolacaksan sen yol be kardeşim,'' dedi Sıla uykulu sesiyle.
''Kızlar abartmayın,'' dedi İrem. Onu duymamazlıktan geliyordum. Yatağımda bir dakika bile değerliydi sabahları. Bir dakika fazla uyumak için nelerimi vermezdim...
Ben İrem'in bana hiç bulaşmamasının tadını çıkartırken sanırım evren bana hayatta kalmamam gerektiğinin mesajını İrem'le veriyordu. İrem omuzlarımdan tutup beni hızla yukarı kaldırıp, sonra sertçe yatakla buluşturmaya başladı. ''Kalk Defne!'' diye bağırıyordu İrem ''Ülke savaşa girdi! Sığınaklara gitmeliyiz!''
O beni uykumdan zalimce ayırırken ben bir yandan durması için çığlıklar atıyordum ama o, beni bıraktığı anda uyumaya devam edeceğimi biliyordu. Yaklaşık otuz saniye sonra, başım dönmeye başladığında beni bıraktı. ''Allah'tan kork!'' diye bağırmamı duymamazlıktan gelip diğer kızları uyandırmak için ayrıldı yanımdan.
Uykumdan kaçmasından şikayetçi bir şekilde hazırlanmak için kalktım. İrem'in cidden hiç acıması yoktu. Üstelik bu kadar enerjiyi bulması sinir bozucuydu bazen. Biz şuna her zaman diyelim.
Dişlerimi fırçalayıp saçlarımı taradıktan ve topuz yaptıktan sonra okul formamı geçirdim üstüme. Uykusuzluk bedenimi ele geçirdiği için çok yorgundum. Yorgunluğum yüzünden ağır hareketlerde bulunuyordum. Sırt çantama defterlerimi ve kitaplarımı koyduktan sonra şarj ettiğim telefonumu aldım. Saate baktığımda daha on dakikam vardı derse gitmek için.
Yatağımda oturup, sırtımı duvara verdim ve biraz dinlenmek için izin verdim kendime. Düşüncelerim sürekli dün gerçekleşen maça gidiyordu ve yüzümde istemsizce bir sırıtma oluşuyordu. İrem'in ve Sıla'nın beni omuzlarına almaları, Çağatay'dan aldığımız intikam, Mete'nin suratına formayı atışım ve onun yüzünde oluşan ifade... Ölene kadar unutacağımı sanmıyordum. Nasıl unutabilirdim ki? O yüz ifadeleri... Bu anlatılamazdı.
''Niye kendi kendine sırıtıyorsun?'' diyerek gözlerimi açmama neden oldu Sıla. O da okul formasını giymiş, saçlarını açmayı tercih etmişti. Yanıma oturup ayaklarını uzattı benim gibi.
''Dünkü zaferimizi düşünüyordum,'' dedim. Yüzünde sıcacık bir gülümseme aldı yerini. Sıla mavi gözlere sahip olduğu için gülmek ona çok yakışıyordu. Güldüğü zaman denizi izliyordum sanki. Canım sıkkın olduğunda hep deniz izlemeyi severdim. O da yoksa bir göl olabilirdi. Sıla bana bunları anımsatıyordu. Bir deniz veya bir göl kadar huzur veren gözleri vardı.
''Fena gömdük,'' dedi ''Beter olsun şerefsizler.''
''Acaba şu an ne yapıyorlardır?'' diye bir soru attım ortaya. Cidden merak ediyordum. En az bizim kadar, yani kızlar kadar çalışmış olmalılardı. Şimdi ise çabaları buzun erimesi gibi erimiş, bir değeri kalmamıştı. Öfkeden kuduruyor olmalılardı. Tam anlamıyla şerefsiz olmasalardı gözümde, belki acıyabilirdim. Ama o haklarını kaybetmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞMAN OKULLAR
Teen FictionEphesus Yayınları aracılığıyla raflarda yerini alan Düşman Okullar serisinin ilk bölümlerini buradan okuyabilirsiniz... * Birbirinden zeki ve güçlü kızlar... Birbirinden zeki ve güçlü erkekler... İki okulun öğrencileri, bir yapbozun parçaları olmas...