Otopark

1.6K 108 19
                                    

Sabah yüzüme vuran güneş ile hafif uykumdan uyanmıştım. Şu aralar uyku bana pek uğramadığı için kalkmakta zorluk yaşamıyordum. Oflayarak kollarımla kenetlediğim yastığı serbest bıraktım. Yerimden yavaşça doğruldum. Dün geceden çıkarmış olduğum kıyafetlere bakış atıp kendimi banyoya attım. Kısa bir duş almanın iyi geleceğini bildiğimden acele etmeden girdim içeri. Suyu ayarlarken üzerimdeki tişörtü kirli sepetine attım. Daha sonra kendimi suyun altına bırakarak bir sürü suyun sesini dinledim.

Havluya ihtiyaç duymadan çıktığım sırada omuzlarıma attığım havluyu saçlarımı karıştırmak için kullandım diğer yandan da telefonuma kısa bakış attım. Bugün savcılığa gidecek oradan da olay mahalline uğrayacaktım. Huzursuz nefesimi dışarı verdim. Bu kez katilden iz bulmak epey mümkündü benim için. Bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu. Buna izin vermek istemiyordum o yüzden elimden ne geliyorsa yapacak, oynattığı her mimiğin onun kabusu olması için uğraşacaktım.

Elimdeki dosyalar ile savcılık binasından çıkarken dışarıya göz attım. Etraf oldukça sakindi. Burnuma çiseleyen yağmur ile refleksle oraya dokundum. Başımı göğe çevirdim ve kararmış bulutların göğü kapladığını fark ettim. Demek bugünde yağmur güneşe engel olacaktı. Belli ki Güneşin sabahki halinin yerini yağmur dolduracaktı. Vakit kaybetmeden arabamı park ettiğim yere  yani otoparka doğru ilerledim. Tam o sırada da adım kalın bir ses tarafından zikredildi.

"Savcı Enes Görgün!"

Kalın bir ses bana doğru yaklaşırken ben de ona döndüm. Birkaç adımlık mesafede dururken bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Evet benim, Siz kimsiniz?"

Çatık kaşlarım ile ona bakmayı sürdürürken karşımdaki beden acele ile boynuna geçirdiği çantasından bir şey aramaya başladı. Acelem vardı ve ben yabancı biri ile muhatap olmak durumunda kalıyordum. Normalde sorun yapmayacağım bir şeydi fakat işim oldukça yoğun ve stresliydi. Burada durmak zaman kaybı olduğundan bir şey demesine izin vermeden arkamı döndüm. Arkamdaki bedenin sesini işitsem de kulak asmadım.

"Savcım lütfen durun!"

Yüzümü dönmeden elimi umursamazca kaldırdım. "Yeterince meşgulüm size ayıracağım vaktim yok bayım." dedim sakin çıkan sesim ile. Hâlâ arkamdan geldiğini biliyordum.

"Ama efendim ben gazeteciyim! Vaktinizi eminim ki çalmayacağım."

Güler gibi ses çıkardım. Bir de bu eksikti. Adımlarımı durdurdum. Hızlıca yanıma varan bedene şöyle baktım. Ön yargılı olmayı sevmiyordum fakat gazateci tipi hiç yoktu adamda. Nefesimi dışarıya üfledim bıkarcasına.

"Sizi dinliyorum?" Sesim oldukça sabırsızdı.

"Hakkınızda çok şey duydum efendim. Görüşe göre katili bulmak an meselesi." Gözlerimin içine bakan adama çatık kaşlarım ile baktım. "Evet öyle." Amacım kısa kesip arabama ilerlemekti fakat konuşmaya devam eden bedenin uzatacağı malumdu. "Lakin bazı medya organları öyle düşünmüyor sizler için. Oldukça yavaş ve dikkatsiz olduğunuzu söylüyorlar, siz ne düşünüyorsunuz?"

"Bu bir iş meselesi, aceleye gelecek bir şey değil. Medyayı umursadığım pek söylenmez. Katil yakalandığı an tersini söyledip işin ucundan sıyrılırlar tıpkı sizin gibi." dedim gözlerinin içine alayla bakarken. Beni aptal mı sanıyordu yoksa buldum yalakalık mı yapayım dedi bilmiyorum fakat bunu bile umursayacak durumda değildim. Olay yerine geç kalacak gibi duruyordum. Adamın bir şey demesine izin vermeden oradan hızla ayrıldım. Zaten diyecek bir şey olduğunu sanmıyordum. Dün işimizi alaya alanlar yarın yalakalık yapmak için sıraya giriyorlardı. Medyanın kötü yanı da buydu. İşine ne geliyorsa onu yapıyorlardı. Onları unursamak mesleğime ters geliyordu.

GİRDAP (BXB)Where stories live. Discover now