Dosya

1K 82 19
                                    

Arabanın durmasıyla son nefesini çektiğim sigarayı alışkanlık haline getirdiğim gibi pantolonumun üzerine bastırarak söndürdüm. Sırf bu yüzden tüm pantolonlarım lekelerle doluydu. Arabadan indiğimde dalgın bakışlarımı geldiğimiz yeri görebilmek için etrafta dolaştırdım. Şehrin çıkışında, ıssız denilebilecek bir yere gelmiştik. Etrafta ev olmamasına rağmen karşımdaki on beş katlı bina dikkat çekmiyordu çünkü ağaçlar her tarafını sarmıştı. Bu kadar uzun ağaç olması mümkün müydü? Gözlerimi kısarak dikkatli şekilde en yakınımdaki ağacı incelediğimde sahte olduğunu fark ettim. Sahte orman.

"Gece, içeri girelim mi?"

Yarenin sesiyle düşünlerimden sıyrılarak sırt çantamı alıp binaya doğru ilerledim. Garipti ama evimden ayrılırken yirmi yedi yıllık hayatımdan yanıma alacağım sadece bir çanta eşya çıkmıştı. Hoş, onların çoğu da kıyafetti ya. İki ajanın kimliklerini kapının yanındaki okuyucuya yaklaştırmasıyla içeri girdiğimizde Yaren bilmem gerekenleri anlatmaya başladı.

"Kayıtlı olan bilgilere göre lojmanda yaşayan çocuklardan kırk üçü hayatta, yani hayattaydı. Üçü öldü. Dokuzu yurt dışında olduğundan onları koruma görevi yurt dışındaki ekiplere verildi. Türkiyede yaşayanlardan şimdilik sen dahil on dört çocukla görüştük. Hepsi teklifimizi kabul etti ve şu an bu tesiste kalıyorlar." Kuzey asansörü yine kartıyla çağırdığında ekip arkadaşı anlatmaya devam ediyordu. Adamın bakışları ise yüzümde dolaşıyordu. Anlatılanlar yüzümde mimik oynatmamıştı. "Burası normalde bizim gibi ajanların çaylakken eğitim gördüğü yer. İlk on kat çaylaklara, diğer beş kat eğitmenlerine ayrılmış durumdaydı. Şimdi de sistem aynı çalışıyor aslında. Hayatı tehlikede olan çocuklar tesisteki on kata dağıtılmış durumda. Onları korumakla görevlendirilen ajanlar da normalde eğitmenlerin kaldığı katlarda yaşıyorlar."

Asansöre binerken anlatılanlarla ilgilenmediğimden aklıma takılan tek şeyi sordum. "İçeride sigara içmeye izin var mı?" demem yanımdaki iki kişiyi de güldürdü. Normal insanlar gibi korkmamamın garip geldiğinin farkında olsam da yapabileceğim bir şey yoktu.

Kuzey isimli ajan "Burada tutsak değilsiniz," diyerek saatler sonra ilk kez konuştu. "Tüm ihtiyaçlarınız tesis tarafından karşılanacak. Birinci katta yemekhane ve tamamen buraya özel bir market bulunuyor. Neye ihtiyacın olursa oradan alabilirsin." Ceketinin cebinden içi para dolu olduğunu tahmin ettiğim zarfı alıp bana doğru uzattı. Çatık kaşlarla ona ve zarfa baksam da açıklama duymadan almak için harekete geçmeyeceğimi bakışlarımla belli ediyordum. "Burada ne kadar süreliğine kalacağınızı bilmiyoruz. Sizi dışarıda korumak da zor olduğundan gerekmedikçe tesisten ayrılmamalısınız. Çalışamadığınız her ay için normalde ne kadar maaş alıyorsanız o kadar parayı bizden alacaksınız."

Bir süre gözlerimi uzatılan zarftan ayırmadan saatlerdir yaşananları düşündüm. Yıllar önce yaşadığım lojmanda yapılan katliamın sorumluları askerlerin çocuklarının peşine düşmüşlerdi. Ajanların anlattıklarına göre ilk işi lojmana girmek olmuştu. Oradaki kimseye zarar vermemişti ama bulduğu üç çocuğu tecavüz ettikten sonra öldürmüştü. Aynı şekilde şu an farklı yerlerde yaşamalarına rağmen o evlerde de araştırma yapmıştı. Bunun üzerine devlet tarafından geriye kalan çocukların korunması için ajanlar görevlendirilmişti. Hayatımız o kadar değerli miydi de hem yaşayacak yer hem para hem de koşulsuz yardım teklif ediyorlardı?

Kaşlarımdaki çatıklık gittikçe derinleşirken vücudumu tamamen Kuzeye çevirdim. Tereddüt etmeden "Ne çaldı?" diye sorduğum an adamın gerildiğini fark ettim. Doğru noktaya parmak basmıştım.

"Anlamadım?"

"Karşında çocuk yok, ajan. Bizim gibi sıradan insanların hayatı bu kadar değerli olamaz. O adam sizden bir şey çalmış. On sekiz yıl sonra bizim peşimize düştüğüne göre katliamın olduğu zaman çalmış ne çalmışsa. Nasıl bilmiyorum ama o şey lojmandaki çocuklardan birinde. Sizin de asıl niyetiniz bizi korumak değil, çaldığı şeyi ondan önce bulmak. Ne çaldı?"

Arkamda durmuş olan Yarenin gözlerinin büyüdüğünü ayna sayesinde görsem de karşımdaki adam yüzündeki ifadesizliği koruyordu. Kuzey asansörün durmasıyla zarfı geri cebine koyup dışarı çıktı. Ardından çıksak da sırtımı duvara yaslayıp bir dal sigara çıkararak yaktım. Her şeyi anlatmalarını beklemiyordum. Sonuçta onlar ajanlardı ve üzerinde çalıştıkları dosyalar büyük ihtimalle polislerden, hatta diğer istihbarat birliklerinden de saklanıyordu. Yapmaları gereken benim bulduğum boşlukların açıklamasını yapmaktı. Fazlası için zorlayacak halim yoktu. Sigaramdan derin bir nefes alırken "Fazlasını değil, sadece benim bulduğum boşlukları doldurmanız gerekiyor," dedim. İçinde bulunduğum durum sinirlerimi bozduğu için dumanı dışarı üflemedim. Boğazımı yakmasına ihtiyacım vardı. Odaklanmam gerekiyordu. Küçük veya büyük her türlü fiziksel acı odaklanmamı kolaylaştırıyordu.

Kuzeyin "Evet, haklısın, bizden çaldıkları bir şey var," demesi üzerine Yaren etrafı kolaçan etmek için uzaklaştı. Anlaşılan ben bazı şeyleri öğrenebilirdim ama diğerleri şüphelenmeye başlayana kadar onların anlattıkları kadarını bilmeliydiler. "Lojmanda katliamın yaşandığı gün devlet sırrı diyebileceğim dosyaları çaldılar. Babanın katillerini aramayı hiç bırakmadık, Gece."

"Çünkü dosyaları almanız gerekiyordu."

"Zalimce gelebilir ama evet. Baban ve orada yaşayan diğer askerlerimiz o dosyalar için canlarından oldular. Neden harekete geçmediklerini anlamıyorduk. Devletten dosyalar karşılığında bir çok şey isteyebilir ya da başka ülkelere satabilirlerdi. Onlar ise sessiz kalmayı tercih ediyorlardı. Nedenini şimdi biliyoruz."

"Çünkü dosya ellerinde değildi."

Kuzey başını sallayarak dediğimi onayladı. Masmavi gözleri saniyeler içinde bitirdiğim sigaranın üzerindeydi. Son nefesi içime çektikten sonra yaptığım şey karşısında şaşkınlığını saklayamamıştı. Anlaşılan pantolonunda sigara söndüren biriyle ilk kez karşılaşıyordu. "Bunları diğerlerinin bilmemesi gerekiyor," dedi. Anlatmayacağımı bildiğine emindim. Uyarması tamamen mesleğinin getirdiği alışkanlıklardan biri olmalıydı.

İkinci sigaramı yakarken başımı salladım. Anlatmayı düşünmüyordum zaten. Ne katil ne aranan dosya ne de tesisteki diğer çocuklar umurumdaydı. Yanımda son nefeslerini verecek olsalar bile dönüp bakmazdım. Benim derdim ölümlerinin onurlu olmasıydı. Kimse... Düşmanım dahi tecavüz edilerek öldürülmeyi hak etmiyordu. Rahat yaşantımı bırakıp buraya gelmem bu yüzdendi. Zaten ciddi şekilde eğitildiklerinden emin olduktan sonra gidecektim. Kuzey kendi ağzıyla burada tutsak olmadığımı söylemişti. Ben de onların yardımına ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum. Başımın çaresine bakabilirdim. En iyi ihtimalle beni korumak istiyorlarsa yeni kimlik verebilirlerdi. Ortadan kaybolmakta ustaydım. Zaten hedefteki kişi ben olamazdım.

Evet, lojmandaki aileler askerlerin ölümüyle oradan taşınmışlardı ve çalınan dosyayı farkında olmadan yanlarında götürmüş olabilirlerdi. Peşlerine düşenler bunu düşünerek hareket ediyor olabilirlerdi. Hedefte olmama nedenim buydu. Benim sadece babam öldürülmemişti, evim de yakılmıştı. Oradan ayrılırken evimden geriye kalan külleri yanıma aldığımı düşünmedikleri sürece dosya için peşime düşmeyeceklerdi.

Yaren geldikleri üçüncü katta bulunan üç yüz on beş numaralı odayı bu kez farklı bir kartla açıp "Burası senin odan," dedi. Ardından kartı uzattı. "Odanın ve asansörün kapısını bu kartla açabilirsin. Sadece ajanların yaşadığı katlara onların, yani bizim bilgimiz dahilinde çıkabilirsin. Ajanlar dışında tesiste bulunan kimsenin anahtarı burayı açamaz, aynı şekilde sen de onların odasına giremezsin. Herkes uyuduğu için tanışma işini yarına bırakalım. Hem eğitim olayını da diğerlerine haber vermemiz gerekiyor." Çatık kaşlarıma gülümseyip "Merak etme, hemen yarın eğitiminiz başlayacak," diyerek rahatlamam için açıklama yaptı.

Beyaz duvarların arasında yalnız kalınca derin bir nefes alarak gözlerimi kapattım. Bugünün geleceğini hep biliyor olsam da şimdi fark ediyordum ki, hazır değildim. O adamla yüzleşmeye hazır değildim. Katliam gününde yaşananlarla yüzleşmeye hazır değildim. En çok da kalbimin körelmiş iyi tarafına dokunacağını bildiğim çocukluk arkadaşlarımla karşılaşmaya hazır değildim.

Kendimi sırtüstü yatağa bırakırken "Umarım," diye fısıldadım. "Umarım hepiniz beni unutmuşsunuzdur." Ardından üzerimi bile değiştirmeden kendimi uykunun kollarına bıraktım. Daha restorandan çıkarken iflas bayrağını çekmeye hazırlanan bedenim son birkaç saatte olanlar yüzünden tükenmişti. Üstelik zor kısım başlamamıştı bile.

Düşüncelerinizi yorum olarak bırakmayı unutmayın. Emeğe saygı duyup değerlendiren herkese sevgilerle...♥

Gece [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin