"Gel buraya canım." Adam onu şefkatle kollarının arasına alıp başını çenesinin altına dayadı. "Üzülme, hepsi geçecek." Sırtını dostane bir tavırla okşarken Madison'ın bedeni çoktan hıçkırıklara teslim olmuştu. "Bize ne olduğu hakkında bilgi verebilir misiniz memur bey? Patlamanın sebebi neymiş?"

"Aldığımız istihbarata göre birileri partiye bir bomba yerleştirmiş."

"Bomba mı?" Madison başını hızla kaldırdı.

"İhbarı yapanlar adamı yakaladıklarını ancak bombayı bulamadıklarını söylemişler. Ekiplerimiz olabildiğince çabuk gelmeye çalıştı ancak belli ki birileri bizden erken davranmış."

"Yüce Tanrım."

"Pekala," dedi Eudardo ihtiyatla. "Hanım efendiyi duydunuz. İçeride sevdiğimiz ve önemsediğimiz insanlar var. Bir şekilde onların durumuyla ilgili bilgi almamız lazım."

Madison yaşadığı şoku atlatmaya çalışırken adamın soğukkanlılıkla durumu kontrol altına almasına minnettardı. Polis memurunun vereceği cevabı beklerken burnunu çekti. Eduardo'nun binlerce dolar değerindeki ceketini sümük ve gözyaşı içinde bırakmıştı, ancak şu anda bu küçük problem endişe listesinin en sonunda bile değildi.

"İnsanları ne kadar hızlı tahliye edebilirsek o kadar çabuk size yardım edebiliriz. Basının burada olması işimizi epey zorlaştırıyor doğrusu. Birinin onlarla ilgilenmesi gerek."

Fotoğraf makineleri, kamera ve mikrofonlardan oluşan bir derya tam da kapı girişine yığılmış, içeri giriş ve çıkışları imkansız hale getiriyorlardı. Madison hızla cep telefonuna sarıldı fakat sinyal kesilmişti.

"Onları bir kaç dakika içinden buradan uzaklaştırabilirim." dedi Eduardo. "Ancak siz de tehlike geçer geçmez hanım efendinin içeriye girmesini müsaade edeceksiniz."

Polis memuru başta bunu kabul etmeyecekmiş gibi görünüyordu. Ancak sonra mantıklı bulmuş olacak ki başını sallayıp onayladı.

"Tamam. Sadece beş dakikanız var bayım."

"Morales. Adım Eduardo Morales. Ve bir şey değil."

Polis memuru sert bir şekilde başını salladı. "Kameraları bu alandan temizlediğiniz zaman ve içerisi güvenli olduğunda hanım efendiye bizzat eşlik edeceğim."

"Sizden daha azını beklemezdim."

Madison Morales'in hızla gazetecilerin yanına gidişini ve onlarla vücut dilini de kullanarak samimi bir şekilde yaptığı rahat konuşmayı izledi. Bunu gerçekten yapabilen insanların sayısı sınırlıydı. Şeytan tüyü insanda doğuştan gelen bir yetenek olmalıydı.

Bir kaç dakika içinde adamın etrafında meraklı bir muhabir ordusu oluşmuştu. Öyle kalabalıklardı ki artık Morales'i aralarında görmekte zorlanıyordu. Madison sabırsızlıkla içeriye gireceği anı beklerken ağlayıp sızlayarak dışarı çıkanları içi burkularak izliyor, yanından geçen her sedyedeki hastaya dikkat kesiliyor, tanıdığı biri olmadığında ise tanrıya şükrediyordu.

Bu gerçekten inanılmazdı ama yirmi dakika içinde etrafta tek bir gazeteci bile kalmamıştı. Üstelik Morales bunu o meşhur saatini kullanmadan başarmıştı. Adamla göz göze geldiğinde Madison ona minnetle gülümserken Eduardo ona başparmaklarıyla 'Her şey yolunda' işareti yaptı.

Polis memuru Madison'ı içeriye soktuğunda karşılaştığı yıkım manzarası karşısında nefesini tutmuştu. İçeride her şeyin altı üstüne gelmişti. Ortalıkta tek bir sağlam bardak, sandalye ya da masa kalmamıştı. Masalar ters devrilmiş, şişeler kırılmış, yiyecek dolusu tabaklar her yere saçılmış. Eriyen dondurmalar ve içkiler çimlerde vıcık vıcık bir tabaka oluşturuyordu. Bazı şamdanlar örtüleri tutuşturmuş, bu yüzden alkolün de etkisiyle ufak çaplı yangınlar oluşmuştu. İtfaiye ekiplerine yardım etmeye çalışan bazı garsonlar ellerindeki yangın tüpleriyle alevlere müdahale ediyorlardı.

YILDIZ OYUNCU (Tamamlandı)Where stories live. Discover now