418 61 129
                                    





12.10.2004

"Hayır ona bakamam baba. Ben bunu yapamıyorum, tüm bunlarla başa çıkamıyorum."

Chae salonda oyun oynayan küçük oğluna bakarak söylemişti. Genç kadın her bir tarafından çaresizlikle sarılmışken bir umut babasına yalvarıyordu. Eğer babası kabul etmezse kendi oğlunu sokağa bırakmak zorunda kalacaktı, bunu göze almıştı. Onun için kendisi önemliydi bu dünyada, kendi geleceği, yaşamak istediği gençliği. Bir anlık hata sonucu dünyaya getirdiği küçük oğlunu düşünemeyecek kadar genç ve bencildi henüz.

Henüz 21 yaşındayken hem kendisine hem de kendisine muhtaç olan bebeğine bakmaya çalışıyordu, üstelik okulunu okuyorken. Yorulmuştu artık. Vicdanı ne kadar el vermese de terk etmek istemişti bebeğini. Onu hayatta güvendiği tek bir kişiye bırakabilirdi, bu da babasından başka kimse değildi.

Öte yandan orta yaşlardaki adam, daha kendi bağlı olduğu fikirler içinde boğuşmayı bırakamadan torununa bakmayı başarabileceğini düşünmüyordu. Reddetmişti. Chae bu yanıtla yıkılırken oğlunu sokağa bırakacağını söylemişti, yapacaktı da o anki fevri hisleri yüzünden. Ne kadar reddetse de vicdanı olan bir adamdı Hyunjin'in dedesi. Torununa bakmayı kabul etmişti. Kendi kızına öfke dolmuştu ama. Onun bu hataları ve düşüncesizlikleri otoriterliği benimsemiş adamı sinirlendiren şeylerdi. Tek bir şart koşmuştu, kızına bu eve bir daha gelmemesini söylemişti. Oğluyla vedalaşmasını. Çünkü bir daha torununu annesine göstermeyecekti, bunu kafasına koymuştu. Kabul etti Chae. Son kez öptü oğlunu ve vedalaştı onunla. Ona yakında geleceğini söyledi ve onu terk etti, bir an bile ardına bakmadan.

Hyunjin'in dedesi ne kadar sert gözükse de merhameti olan birisiydi. Bir üniversite de tarih profesörüydü. İlk senelerinde bir bakıcı tutmuştu torunu için. Her akşamüstü evine döndüğünde ona gününü sormuş, dizine oturtarak ona tarihi hikayeler anlatmıştı. Bazı akşamlar balkona çıkarak yıldızları da anlatırdı ona, torununu bir an sevgisiz bırakmamıştı.

Bir kaç sene geçtiğinde, Hyunjin artık okuma yazma öğrenmeye başladığında ona küçük kütüphanesine girmesi için izin vermişti. Küçük çocuğun en büyük eğlencesiydi hayal dünyasında zaman geçirmek. Dedesi bundan dolayı ona her seferinde yeni hikayeler anlatıyordu, onun özel olduğunu hissediyordu.

Okumayı tamamen çözdüğünde ona ilk kitabını hediye etmişti dedesi. Çoğu yetişkinin yapacağının aksine ona basit bir hikaye kitabı vermemişti, ona kendi en sevdiği kitabı vermişti. 6 yaşındaki bir çocuğa 2. dünya savaşı dönemini, siyasi olayları ve SS doktorlarının deneylerine maruz kalmış birisinin hayatını anlatan bir kitap hediye edilmesi ne kadar doğruydu bilinmezdi ama tarihe bağımlı bir adam için bu normaldi. Hatta eğiticiydi, bu adama göre küçük yaşta eğitilmekti bu. Torununu küçük yaşta eğitecek, onu kendi gibi, kendi ideolojilerini benimseterek büyütecekti. Kendi kitaplığındaki tüm kitapların neredeyse hepsi aynı konuyu anlatıyordu, 1933 ve 1945 yılı arasındaki dünyayı, Almanları, soykırımları ve 2. Dünya Savaşı dönemini.

O zamanlardaki düşünceleriyle Hyunjin bundan ürkmüştü. Hayal dünyası gerçek dünyasını yöneten bir çocuk olmasının eseri olarak kitaptaki karakterin hayatına dahil olmuştu. Başlarda o sahnelerin içinde olmaktan korkmuş ve çoğu gece uyuyamayarak dedesinin yanına gitmişti. Dedesi bunu bir tehdit olarak görmekten ziyade iyi bir şey olduğunu düşünmüş ve onu daha çok okuması için teşvik etmişti.

Büyüdükçe daha da sık uğramaya başlamıştı hayal dünyasına Hunjin. Kendisine hediye edilen kitabı yatağının başındaki komodinden ayırmamış, defalarca kez ezbere bildiği satırları yeni baştan okuyarak karakterle ve yaşadıklarıyla daha da bağlanmıştı. 9 yaşına geldiğinde dedesinin kitaplığındaki tüm kitapları bitirmiş onları yeni baştan okumaya başlamıştı. Her yeni bir hikayeyi bitirişinde biraz daha bulanmıştı zihni.

Kendisini ilk kez o kitaptaki çocuğun yanında gördüğünde 10 yaşındaydı. Bir gece uykuya daldığında o tren vagonunda olduğunu görmüştü rüyasında. Bu rüya gerçekliğiyle küçük çocuğu şaşırtırken senelerdir yapmak istediği şeyi yapmış ve kampa yürüyen Polonyalı genci uyarmaya çalışmıştı gitmemesi için. Uyarısı bir işe yaramazken uyandığında mutsuz hissetmişti.

Peşini bırakmak istememişti. Haftalarca odasından bile çıkmayarak onlarca kez o kitabı okumuş ve her sahnesini ezberlemeye çalışmıştı, eğer bir daha rüyasında görürse yine uyaracaktı o genci.

Rüyasında onun kör edilişini gördüğünde çığlıklar atmaya çalışmış, gördüklerinden korkarak küçük bedeniyle yatağında çırpınıp durmuştu. Her geçen sefer de biraz daha zorlanıyordu gerçeklikten bu rüyalarını ayırma konusunda. Bir süre sonra gerçeklikten uzaklaşmak istemişti, tüm varını yoğunu rüyalarında gördüğü çocuğu kurtarmaya çalışmak için adamak istemişti.

Ona mektuplar yazmış, ismini defterinin sayfalarına yazmaya başlamıştı. Betimlenen kadarıyla onun görünüşünü hayal etmiş, onun resmini çizmeye çalışmıştı kurşun kalemiyle. Onun ses tonunu hayal etmeye çalışmıştı, zihninde onun çığlıklarını hayal edebiliyordu sadece. Onu kurtarmak için senaryolar yazmıştı defterine.

Dedesinin bilgisayarı başına geçmişti bir gün o evde değilken. O zamana ait fotoğraflara bakmıştı, filmler izlemişti. Gördüğü insanlık dışı resimlerle defalarca ağlamış, ona göre her acının sebebi olan doktorların fotoğraflarına bakmış ve nefret beslemişti.

Bir gün yine dedesinin bilgisayarından fotoğraflara bakarken Mengele'nin deney günlüklerine rastlamıştı. Hiçbir bilgi olmamasına karşın Hyunjin, senelerdir merak ettiği ve her yere yazdığı ismin fotoğrafını görmüştü. Bulanık ve yırtılmış resme bilgisayar ekranından bakarken göğsünde küçük bir kuş gibi çırpınan kalbinin sesini kulaklarında hissetmişti. Henüz 11 yaşındaydı. Saatlerce izledi o eski fotoğrafı, saatlerce ağlamak istedi.

12 yaşındayken, artık rüyalara dalması için uyumasına bile gerek kalmamaya başlamıştı. İstediği an o çocuğu ve içinde bulunduğu sahnelere dahil olabiliyordu Hyunjin. Bir gün kahvaltıdayken gündüz düşüne daldığında dedesi şaşırmış ve yaptığı tuhaf davranışları seyretmişti. Bir kaç gün sonra onu bir doktora götürdüğünde konulmuştu şizofreni tanısı. Zaten doğuştan var olan zihnindeki problem zaman içerisinde bir hastalığa dönüşmüştü, Hyunjin sadece merakı yüzünden psikozlara maruz kalmamıştı. O zaten genetik olarak bu hastalığa yatkın bir çocuktu.

Dedesi tedavilerini aksatmış, bir kaç ay ilaç kullanmasını sağladıktan sonra onu o dağ evinden çıkartmaz olmuştu. Buna isyan etmiyordu çünkü istediği şeydi bu Hyunjin'in. İlaçlar Yongbok'u görmesine engel olan etmenlerden başka bir şey değildi ona göre.

Dedesi her gördüğü düş sonrası Hyunjin'den anlatmasını istemiş ve siyah kaplı defterine notlar almıştı. Hatta ona düşlerinin içindeyken yapması gereken şeyleri bile söylemişti. Torununun günden güne daha da delirmesine göz yummuş, onu seyretmekten başka bir şey yapmamış, aksine desteklemişti.

18 yaşına geldiğinde artık gözlerini gerçekliğe bile açamamaya başlamıştı genç Hyunjin. Her günü o anıların içinde geçiyor, ezbere bildiği her sahneyi yeni baştan seyirci olarak seyrediyor ve her seferinde biraz daha umudu sönüyordu. O karaktere o kadar sempati beslemişti ki, onun çektiği acıları duygularında hissediyordu. Kalbi kırılıyor, sanki en değerli varlığı günden güne ölüyormuş gibi feryatlar ediyordu.

Bayılmaları bu yaşında başlamıştı. Ağlamalarının sonunda bitap düşerek bilincini kaybediyordu artık. Tedavi edilmeyen, aksine teşvik edilen hastalığı bu denli ileri bir boyuttaydı artık. En son ne zaman gerçeklikte bulunduğunu bile kestiremiyordu Hyunjin. Günden güne kendi sonuna yaklaşıyordu artık.

Hayallerindeki o karakteri kurtarmak için denemediği hiçbir yol kalmamıştı, artık olaylara müdahale bile edemiyordu. Hayatı bu seviyede mahvolmuşken dedesi onun tedavisini engellediği için kendisini inanılmaz bir şekilde suçlu hissetmişti. Lakin faydası yoktu. Bunu telafi edemeden kalp hastalığında ölmüş gitmişti. Koca evde, koca dünya da Hyunjin'i acı içerisindeki benliğiyle bir başına bırakmıştı.

Hayatı kararmıştı Hyunjin'in belki de bir daha aydınlanmamak üzere. Dedesi suçluydu, belki de seneler sonra ona gelen annesi. Kim suçlu bilinmez ama değiştirilmez bir gerçek vardı ki, Hyunjin günden güne çoktan geçtiği delilik sınırını daha da zorluyordu. Kaçınılmaz sonuna daha da yaklaşıyordu.

Auschwitz // HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin