2. Bölüm

4 0 0
                                    


İçindeki potansiyeli hissetmeye çalışıyordu ısrarla. İçinde bir yerlerde hâlâ kendini kurmak adına, kendisi için filizlendirip durduğu o gizli umut fidanı duruyordu, boynu bükük bir şekilde olsa da. Boynu bükük bir fidan, boynu bükük umutlar, boynu bükük ve hevesi kırılmış bir kız. Hevesi fazlasıyla kırılmıştı Efsun'un. Tam olarak da bu yüzden on sekiz yaşında, on dokuz yaşında, yirmi yaşında elde ettiği başarılardan rahatsız olmuştu. Ve hâlâ da elde ettiği bütün başarılardan rahatsız olmaya devam ediyordu. Başarılı olmayı kendisine yakıştıramıyordu. Aklından bir filim şeridi geçti yine ve Efsun aklından geçen o film şeridini, hatıralarını sanki bir filmi izliyormuşçasına izlemeye başlamıştı. Bu hayatta yaşadığı her şeye bire bir tanıklık eden tek kişi yine Efsun'du. Kendine tanıklık etmişti Efsun, bu Efsun'un hikâyesiydi. Başrol oydu.

1995- Efsun

Annesiyle yüz yüze gelmişti. Yani sıfır noktasına. Hayatında hiç önemi olmadığı belki de tek noktaya geri gelmişti. Gelecekte hissedeceği bütün değersizlik duygularının saklı olduğu ana gelmişti işte.

''Anne ama ben o kıyafeti çok beğenmiştim. Neden maddi imkânlarımız olmasına rağmen o kıyafeti bana almıyorsun? Ben de mutlu olamaz mıyım tıpkı arkadaşlarım gibi?'' demişti. Yalandan da ağlar taklidi yapıyordu ama beceremiyordu. O yaşlardayken gözlerinden yaş damlatabilmek için su şişesinden birkaç damlayı parmağına damlatıp gözlerine sürerdi ağlamış gibi görünmek için. Daha da ileri yaşlarda soğanın gözleri yaşarttığını öğrendiği için soğan doğradıktan sonra annesiyle, babasıyla konuşmayı denemişti. Ağlamış gibi yapmak zorundaydı Efsun. Yoksa annesi ve babası onun acizliğini görüp ona acımazlar ve ona sevgilerini vermek istemezlerdi. Efsun yaşı çok küçük olmasına rağmen o zamanlar bir şeyleri fark etmişti zaten. Yaşı çok küçük olabilirdi ve bir şeyleri algılama kapasitesi düşük olabilirdi ama bir insanın hayatında en verimli öğrenme sürecini geçirebileceği yıllardı. Efsun o senelerde ailesinden en çok sevgisizliği öğrenmişti. Sevgisizliğin nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyordu ve sevgisizliğin insanın canını çok yakan bir şey olduğunu da çok iyi biliyordu. Sevgisizlik içinden şefkat, merhametin, ilginin, sadakatin alındığı bir duyguydu. Sevgisiz kalan insan ise normalde çöl ikliminde yaşaması gereken bir devenin kutuplarda o dondurucu hava koşullarına uyum sağlamak zorunda kalıp hayatta kalmaya çalışması gibi bir şeydi veyahut bir kutup ayısının kutuplarda yaşaması gerektiği hâlde çöllerde onun yaşamaya sürgün edilmesi gibi bir şeydi. İnsan sevgisiz kaldığı zaman kendisini bu dünyada olup biten her şeye karşı sadece bir seyirci gibi seyrediveriyordu. Efsun bugüne kadar çok insan gözlemlemişti. Çekti acılar öyle bir yakıp kavurmuştu ki içini, acı çeken bütün insanların hâlinden belli bir süreliğine çok iyi bir şekilde anlar olmuştu. Çok iyi kalpli, tertemiz bir hayat sürdüğü ve henüz kirlenmemiş olduğu günlerde... Efsun bir gün insanların ona canavar gözüyle bakacağına, ondan korkacağına ve hatta ondan kaçmak için köşe bucak kaçacağına hiç akıl erdiremezdi bile o yıllarda. Tertemiz kalpli insanların asla kötü bir insana dönüşemeyeceğini zannederdi. Kötü insanların doğuştan kötü kalpli insanlar olduğuna inanırdı. Çünkü ailesindeki insanlar doğuştan kötü kalpli insanlardı. Efsun sadece annesinin ve babasının bencilliği sonucu doğan bir çocuktu, o kadar. Annesi ve babasının onu sadece kendisini hizmetçi gibi kullanmaları için dünyaya getirmek istediklerini iste ergenlik çağlarında algılamıştı ki bu gerçeği algılamasına kalmadan bile anne ve babası ona gerçekleri söylemişti zaten. Efsun sadece inanmak istememişti. O kadar çocuk gözlemlemişti, o kadar insan gözlemlemişti evet... Çok mutlu insanların çok mutlu anlarına şahitlik etmişti. İçinde bulunmak için her şeyini verebileceği anlara tanıklık etmişti Efsun. O çocuğun yerine ben olmalıydım diye içinden çığlık attığı mutlu anne, baba ve çocukların hikâyelerine şahit olmak o zamanlar Efsun'a çok keyif verirdi. Mutlu insanları görmek Efsun'u çok mutlu ederdi eskiden hep, evet. Efsun normalde hiç diğer insanların mutsuzluklarından dolayı mutsuz olan bir insan değildi. Ama büyüdükçe mutlu insanlar onu rahatsız etmeye başlamıştı. Belirli bir zamandan sonra resmen içinden defalarca bu dünya üzerinde tek bir mutlu insan görmemeyi dilediği zamanlar bile olmuştu. Hayal dünyasındaydı. Çocukken tamamen ütopik bir dünyada yaşıyordu. Mutu insanlar, mutlu hayatlar tamamen onun hayallerinin bir ürünü olmalıydı. Çünkü o hiçbir zaman mutlu olduğunu hatırlamıyordu, mutlu bir hayat da yaşamamıştı. Tüm dünya sanki birlik olmuş ve Efsun'a karşı oyunlar oynuyordu. Yalan olan şeyler neden Efsun'un önüne ısıtılıp ısıtılıp konuluyordu ki zaten? Efsun'u bir daha öyle yalanlarla kandıramayacaklardı. Eğer Efsun mutsuz olacaksa onunla beraber tüm dünya mutsuz olacaktı. Ailesi öyle öğretmişti çünkü Efsun'a. Ailesi Efsun'a bu dünyaya acı çekmesi için geldiğine inandırmıştı. Artık inanabileceği başka bir gerçeklik zaten yoktu. Ailesi onun mutlu olması gerektiğine hiçbir zaman inanmamıştı ve Efsun eninde sonunda kabullenmişti bu gerçeği.

''Biz o paraları senin için mi kazanıyoruz be salak? Sen ne zannediyorsun ki kendini? Arkadaşların böyle şımarık yaptı seni değil mi? Ah ben bilmez miyim seni! Bilmez miyim seni? Arkadaşların da tıpkı senin gibi salaktır emim ki! Gördüm ben senin arkadaşlarını pazara giderken. Görmez olsaydım, görmez olsaydım... Tiplerinde meymenet yok ki zaten. Aileleri desen! Aileleri de bir halta yaramayan insanlar. Dış görünüş insanı ele verir kızım! Ben doğduğunda, seni kucağıma ilk aldığımda doktorlar seni elime zorla tutuşturdular biliyor musun? Almak istemedim seni kucağıma. Ama gidecek başka yerin yoktu, ben de ne yapayım? Aldım seni kucağıma mecburen. Gidecek başka bir yerin yoktu çünkü. Yürümeyi biliyor olsaydın o zamanlar kaçıp gitmeni isterdim benden. Ama yok! Sen de doğuştan hayırsız ve nursuz bir evlat olarak doğdun diye seni çöp gibi dışarıya atacak değilim. Senden âlâ iyi hizmetçi mi olur kız? Sen hayatımızın sonuna kadar kölemiz olacaksın bizim. Her istediğimizi yapacaksın. Karnımdayken bana hissettirdiğin bütün acıların en az bin katını hissettireceğim sana, merak etme sen. Annene acı çektirmek neymiş göreceksin! O doğum acılarını unuttuğumu sanma... Daha bana verilecek çok hesabın var bacak kadar boyunla. Ama yapacak bir şey yok. Büyük de olsan küçük de olsan bedel ödeyeceksin... Bir de geçmiş karşıma benden kendisine kıyafet almamı istiyor! Üstündeki kıyafetler neyine yetmiyor! Üç yıldır giydiğin kıyafetler işte. Evet yırtık yerleri de var ama yine de idare eder. Çıplak kalma yeter bana. Güzel görünmen önemli değil ki. Hem sen zaten çok çirkin bir kızsın ki Efsun. Seni basit bir kumaş parçasının güzelleştireceğine mi inanıyorsun? Gerçekten buna inanıyor musun seni saf ve salak kız! Yok sana kıyafet filan. Giy o kıyafetleri gitsin. Seni kıyafet gibi giymeye çalışmadığıma şükret. Kıyafetim olsaydın seni yıpratmak için elimden geleni yapardım Efsun! Seni yıprattıktan sonra da atıp fırlatırdım seni bir köşeye, olur biterdi. Ama sen ne yazık ki canlı bir varlıksın küçük Efsun. 5 yaşını yeni dolduran bacak boyunda, nefes alıp verişiyle her geçen gün beni sinir etmeye devam ediyorsun. Senin benden en ufacık bir şey istemeye hakkın yok Efsun anlıyor musun? Hakkın yok.''

Narsist bir anne ve babayla büyümüştü Efsun. Bu sözleri duyacağına kalbi tamamen dursa hiç acı çekmemiş olacaktı ama ailesinin ona bakışı bile Efsun'un içten fethetmeye, onu içten yok etmeye yetiyordu. Çok ağlamıştı Efsun. Göz yaşlarını tamamen tüketmek pahasına ağlamıştı. Göz yaşlarını su niyetine içmişti. Göz yaşlarını belirli bir süreden sonra bilerek içmeye çalışmıştı. Bir düş geçmişti aklından; eğer akıttığı bütün göz yaşlarını içerse bir gün her şey normale dönebilirdi. Mesela göz yaşlarını içmesinin karşılığında çektiği bütün acılar sona erebilirdi. İçtiği bütün göz yaşlarının nişanesinde güzel bir hayatı yaşamaya hak kazanabilirdi. Göz yaşlarının hepsini içmeyi başarabilirse eğer ailesinin ona yaşattığı bütün kötü şeyleri unutabilirdi. Çok ütopik şeylere inandırmıştı kendini hep. Hayal gücü hep çok yüksek olan bir kız olmuştu zaten Efsun. Bu yüzden sanata karşı çok ilgiliydi. Sabahtan akşama kadar çizgi filmler izlerdi. Ama ailesi neden olmuştu onun varlığının değersizleşmesine. 

SchadenfreudeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin