1. Bölüm

21.7K 1K 622
                                    

-1-

2019 model silver 833 Harley Davidson'ımın şehrin boğucu ve sıkıcı sesinin yanında bana melek gibi gelen sesini biraz daha gazla arttırdığımda çoğu Korelinin benden nefret eden bakışlarına maruz kalmıştım. Fakat bu umurumda mıydı? Elbette değildi. Çünkü ışıklarda durup siyah, çivili kaskımın ardından gözüm onları değil, benim için eriyip biten birkaç çıtır kızlardan başka bir şeyi görmemişti. Eh, haliyle bu onlar göremese de kaskımın içinden önce halka piercingimi dişlememi ardından da dudaklarımı kıvırmamı sağlamıştı. Arabada olsaydım eğer onlara birer öpücük gönderir, heyecandan çığlık çığlığa bağırmaları sağlardım fakat şimdilik işaret ve baş parmağımı birleştirmiş minik bir kalp yapmakla yetinip yine aynı tepkiyi görmüştüm. Bu tepkilerine boğukça gülüp yeşil ışıkla Harley'imin sesini motor arttırarak DSP Medya binasına sürdüm.

Biraz deli kullanırdım motoru da, aracı da bu yüzden menajerim Rose'yle ayrı, otoparkın güvenliğiyle daha bir ayrı kavga etmiştim. Rose ikisini de kullanmam yerine işlerimi şoförle halletmem gerektiğini, benim özellikle kore için dünyaca ünlü bir rock yıldızı olduğumu başıma kakıyordu. Pektabii farkındaydım, zaten dünya üzerindeki her şeyi satın alabilirmişim gibi dolanıyordum etrafta. Şoför beni kısıtlıyordu. Otoparktaki güvenlikle davam ise apayrıydı. Yerime park edilmesinden de hiç ama hiç hoşlanmazdım, güvenlik görevlisi ise oranın benim tapulu malım olmadığını söyleyip ısrarla bana ayırmazdı. Bunu bana, dünyaca sadece sayılı kişilere verilen limitsiz siyah kart sahibi birine söylüyordu, şaşılacak gibiydi adeta. Ki aynı zamanda DSP medyada hissem vardı yani bence tam olarak benim tapulu alanım olmaya uygundu. Ve Aslında bana ayırması da bir sorun değildi, sadece her seferinde benimle aşık atmaya çalışan Lunafly'ın sırf oraya park ederek beni sınamasına karşı bir baş kaldırıştı bu. Orospu çocuğu herif beni kendiyle aynı kategoride görüyordu, ki asla değildi, ben sekiz yıl önceki çıkışımdan bu yana ortalığı inletirken o üç yılda anca doğru dürüst ödüller almaya başlamıştı. Yani bırakın aynı kategoriyi, aynı çizgide bile yürümüyorduk biz.

Otoparkın içinde kendime ait olduğunu savunduğum yere sürerek Lunafly'un spor arabasını görmemle gazı arttırıp ona sürdüm ve yanından geçerken bir ayağımı kaldırarak kamyon tekerleğine benzeyen kalın taban botlarımla yan aynasına tüm gücümle vurdum. Ayna, öfkeli vuruşumla ileriye savruldu ama kablolar yüzünden yere düşmeden aşağıda asılı kaldı. Çok ani olduğu için arabanın alarmı çalışmamıştı işime gelirdi böylesi, yüzünün alacağı şekilden çok hoşlanıyordum her seferinde çünkü bu ilk değildi, saymayı bir yerden sonra bırakmıştım.

Motorumu hiçbir korkum olmadan ortalık bir yere park ederek kaskımı koltuğun üzerine koymuş Lunafly'ın arabasının önünde burnumda solur vaziyette durmuştum. Sabahın erken saatleri olduğu için itici yüzünü görmekten aniden vazgeçtim. Saks mavisi sinir bozucu arabanın sarkan aynasını kamerayla çekerek çift hatta telefonlarımdan 2 numaraya geçip DSP grubuna yolladım fotoğrafı ve altına da 'Sik kırığının biri yine yerime park etmiş, icabına baktım. Bilginiz olsun' yazdım, telefonu cebime attığım gibi de asansöre bindim. Sekizinci kata varmadan aynadan kaskımın düzleştirdiği dalgalı, biraz kulağımın altına gelen saçlarımı karıştırıp kabartmış, kapının açılmasıyla deri ceketimin ceplerine sokarak toplantı odası yürümüştüm.

Sabahın sekizinde neden burada olduğumu bilmiyordum ama öğleden sonraki fotoğraf çekimiyle ilgili Rose, stilistim Jimin'le ortak grubumuza sekizde DSP'deki toplantı odamızda olmamız gerektiğine dair bir mesaj atmıştı.

Kapıyı aralayıp içeri girerek ayağımla kapattım, deri koltuğa geçerken ise kulağındaki telefondan hattın ucundaki kişiyi dinleyip diğer yandan gözlerimizi buluşturduk. Hemen yan dönüp gözlerini kaçırdı benden. Koltuğa iyice yayılıp bacaklarımı iki yana açarak oturmuş ona bakıyordum.

Baptise in your thighs | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin