1. BÖLÜM/BEKLEYİŞ

89 26 20
                                    

Her bekleyişin kendine has bir hikayesi vardır...

Her gece pencere kenarında seni bulurum diye baktığım caddeler. sokak lambaları altında geçen her gölgenin sana aitmiş gibi, beni bulursun diye saklandığım perde arkasında, düşlerimin şavkı aydınlatırdı odamı. Sen görmezdin beni.
Beklediğim günlerde saklasın.

Uyku beni esiri tutmasın diye açtığım kitap satırlarında, seni düşünerek okuduğum kitaptan tek bir kelime bile anlamadan anlardım bendeki tesirini.

Beklemek...
Hiç gelmeyecekmişsin gibi hâlâ beklemek...

Zühre,elindeki kalemi bıraktı güncesinin üstüne, yazmak ona binevi terapi gibi geliyordu."sabah yıldızı" derdi ona sabahları penceresine bakardı hep. Kalbinde kara bir delik açan adama.
Bekliyordu sadece. Beklenen gelecekse özlemekde sevdaya dair değil mi?

Yazdığı satırlar arasında kayboluyordu. Mahallenin en yakışıklısı değildi belki ama "sen bir de benim penceremden bak kendine"diyordu güncesinde  yazdığı Kerem'e.  Onunla konuşuyor gibi rahatlıyordu

17 yıl kim kimi beklerdi? Bilmiyordu ama o bekliyordu, ne zaman gelecek bilmiyordu en zoru da bilinmezliği beklemekteti.

Saat sabaha vuruyordu sabah namazına kalkmak için alarm kurmuştu, yarım saat'i de kendine ayırmıştı içinde yara olmuş kelimeleri döküyordu üç yıldır.  Gece lambası sağ tarafından yayıyordu ışığı sol tarafı karanlıkta kalmıştı tıpkı kalbindeki karanlık gibi... Derin bir iç çekti rahatlamışlığın verildiği hisle pencereye doğru yürüdü kapı duvar üstüne gelmiyordu artık şafak sökerken gelen tatlı serinlik ve o eşsiz manzara.  Yüzünü pencerenden dışarıya çıkardı, derin bir nefes aldı son baharın o tatlı sabah rüzgarı yüzüne vuruyordu. Gözüne Keremin oturduğu apartmanın penceresine takıldı.  "Ne yapıyor şimdi? İyi mi acaba?" Diyordu.

Üç gün onu hiç görmemişti  okuldan mezun olmuşlardı. Bazen okul onun için bir biletti sadece, onu görmek için bir bilet.  "O da bendeki yerini biliyor mu" diye düşünüyordu hep ama o cesareti kendinde görmüyordu bir türlü. "O kadar da güzel değilim diğer kızlar gibi saçımı her gün bir model yapamam ben o kadar da güzel değilim bana bakmaz ki" diyordu kendi cesaretini kıran tek kişiydi. Güzelliğin
En güzeli insanın içinde olduğunu bilmiyordu belki de.

Bakıyordu karşı apartmana düşünceler içinde.
Ezan sesi gelene kadar.  Pencereyi açık bıraktı oda serinlemişti biraz. Terkiklerini giyip banyoya doğru gitti. Abdest aldıktan sonra salon ışığını açıp çekmeceden seccadeyi çıkarıp namaz kıldıktan sonra etrafı toparladı. Odasına çıkıp test kitaplarıyla kalem kutusunu salona getirdi.  Ders çalışmaya başladı yarım saatlik bir süreden sonra:

Annesinin ayak seslerini  duydu. Namaza kalkmış olmalı diye düşündü. Ama annesi hep ondan önce namazını kılıp uyurdu. Oturduğu koltuktan doğrulup elindeki telefonu orta sehpanın üstüne bırakıp koridora çıktı.

"Anne?"

Cemile hanım ürkmüştü aniden gelen sesle.

"Ay ödümü kopardın Zühre'm "

"Anne bir ihtiyacın mı var?"

"Yok kızım, sesler gelince  baban geldi sandım"

Zühre'nin bakışları donuklastı. Annesi hiç gelmeyecek bir adamı bekliyordu.
Çok uzaktaydı ama her hangi bir şehirde değil, sesini bile duymayacak kadar uzaktı onlara. Zühre babasının özlemine alışmıştı, kaptanın kızıydı Zühre, ölü bir denizcinin kızı...

Yük gemisi batmıştı kimse sağ kurtulamadı ama o hep bekledi.  Beklenenin geri gelmeyeceğini anlayana kadar bekledi. Ama beklemekten de vaz geçilemediğini anlıyordu. Şimdi de keremi bekliyordu ömrü hep bir adamı beklemekle geçecekti.

SONBAHAR IŞIKLARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin