Daniel - 내가 사랑하는 당신, 머문 곳에 (Where My Loved One Stayed)
(Bu hikâyenin bütün kahramanları bu şarkıyı mutlaka dinlemenizi isterdi.)
Kara bahtım kör talihim, biraz bile olsa değiştirebilmek pahasına nelerimi nelerimi feda etmeyeceğim geleceğim hakkında düşünmek için hiç istemediğim kadar zamana sahip olduğum bir vakitte, size bahsettiğim şu ağlayarak kahverengiye dönme meselesinden ise yalnızca bir gece önce yatağıma uzanmış, tavanı seyrediyordum. Saçımı pembeye boyatmamın üzerinden siz deyin on altı, ben diyeyim on yedi gün ya geçmiş ya geçmemişti. Artık aynada gördüğüm kişiye neredeyse alışmış, yeni hâlimi iyiden iyiye benimsemiştim. Saçımdaki boya her gün biraz daha akmıştı ama yine de kötü diyemezdim.
İçinde bulunduğum anı ani gelen bir dürtüyle de olsa biraz açıklamam gerekirse(gerekmediğini ben de biliyorum ama eğer gerekirse) herhâlde vaziyeti Taehyung da yanımda uzanıyor şeklinde özetleyebilirdim ve biliyorum ki bu herkes için yeterli olurdu.
Telefonundan video izliyordu, sırtı bana dönük olsa da ayaklarımız birbirine değiyordu, ki bu çoğu kimse için hiçbir şey demekse de yirmi üç senesini bakir olarak geçirmiş biri için çok şey demek oluyordu. Evet.
Düşünmemeye çalışıyordum. Ne bileyim kendi kendime hikâyeler anlatıyor, koyun falan sayıyordum lâkin damarlarım sanki yanmakta olan bir kalorifer borusuymuş da kanımı fokur fokur kaynatıyormuş gibi ateşler içinde kalıyordum. Mesela bir koyun, iki koyun, üç koyun derken Taehyung samanlıktan çıkageliyor ve terli alnını silerek, "Jeongguk sen de mi buradaydın?" diye soruyordu, üstelik bunu dağılmış saçları, açılmış gömlek yakaları yetmezmiş gibi bir de gülerek yapıyordu. Dağılmış diye betimlemek durumunda olduğum saçlarında da mutlaka birkaç parça saman kalmış oluyordu ki onu oradan almak isteyeyim ve ellerim saçlarına değsin. Neticede imtihan dünyasıydı, neyin nereden ne şekilde geleceği hayaller âleminde bile belli olmuyordu.
"Evet," diyordum yine de müsterih görünmek için yırtınıp, titreyen bacaklarımı zapt etmeye çalışarak. Seneler sonra ilk kez karşılaşmışız gibi heyecanlanıyor, ne yapacağımı bilemiyor, düşüp bayılacakmış gibi oluyordum o esnada. Tabii, tansiyondan geberip gitmek üzereyken bile bir şekilde mevzuyu romantikleştiriyor ve ona yeniden, yeniden, yeniden; sanki bundan başka bir işim yokmuş gibi defalarca kez âşık oluyordum. İşte ayaklarımız yalnızca öylece birbirine değerken tam olarak böyle hissediyordum. Her ne düşünürsem düşüneyim aynı fiyasko benzer arsızlıklarla karşıma dikiliyor ve bana rahat vermiyordu, kendime gelemiyordum.
"Jeongguk," dedi birden. "İyi misin?"
Kafasını bana doğru çevirmişti. Sırtı dönük olduğu için yüz yüze değildik, biraz bana biraz tavana bakıyordu. Kafamın içinde başrolünü seninle paylaştığım müstehcen sahneler çektiğim için biraz fena hissediyorum diyemeyeceğimden boğazımı temizleyip, "İyiyim," dedim.
"Çok hızlı nefes alıp veriyorsun," dedi tek kaşının havada olduğuna yemin edebileceğim bir ses tonuyla."Hadi ya?" dedim salak salak gülersem konuyu kapatırım yanılgısıyla. "Anksiyete mi?" diye sordu işin rengi vereceğim cevaba göre değişecekmiş gibi bir edayla. "Yok," dedim dürüstçe. "Uyumaya çalışıyorum yalnızca."
"Hızlı hızlı nefesler alıp vererek mi?" Düşündüm, hadi dedim kendi kendime, gel de şimdi bunu Taehyung'a açıkla. "Evet," dedim son derece normalmiş gibi. "Başım döner de uyurum sandığımdandı aslında."Tamamen bana dönerek telefonunu yan tarafa bıraktı ve gözlerime bakmaya başladı. "Ben uyutayım seni," dedi mırıldanarak. Ne kadar inanırsınız ya da inanmazsınız bilmiyorum ama o öyle bir ses tonuyla konuşunca başım sahiden de dönmeye başladı. "Uyut," dedim gözlerimi kapatarak. "Ninni mi, masal mı?"
"Çocuk muyuz, sarıl sadece."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sence Buna Gülünür Mü?
Fanfiction"Kim Taehyung," diyecektim sinir ve üzüntüyle. "Sence buna gülünür mü?" "Bence gülünür," diyecekti gülmeye devam ederek. "Sence gülünmez mi?"