14'

500 76 18
                                    

Peşinden gelen postal seslerini ve kendi isminin çağrılmasını umursamıyordu Seungmin. Hızlı adımları hafifçe kar tutmuş kaldırımda ilerliyordu.

"Seungmin lütfen beni dinler misin?" Birkaç saniye içinde koluna uzanmıştı. Gitarist çocuk hemen kendisine çekip kurtardı. Yüzüne dahi bakmadan önüne dönüp aynı hızda uzaklaşmaya başladı.

Durursa yenileceğini hissetti. Ona bakarsa ağlayacak ve ne söylerse inanacaktı, buna emindi. Seungmin en çok da bunları istiyordu zaten ama çekip gitmesinin verdiği ağırlık kalbini o kadar rahatsız ediyordu ki bu ağırlığın artmasına göz yumamazdı.

"Güçsüz herif.." Kendi kendine tısladı. Ağlamak, özlem duymak ne zamandan beri güçsüzlük olmuştu?

Changbin arkasından koşturup ismini seslenirken işlek caddede insanların ona dönüp bakmasını umursamıyordu. Kafasında yalnızca kendi kendine ettiği küfürler geziniyordu "Ne olur dur Minnie." Ağlamaklı ses tonu kulağına ulaşmıştı gitaristin. Boğazındaki yumru öylesine büyümüştü ki birazdan patlayıp Seungmin'i de Changbin'i yerle bir edebilirdi. Önüne çıkan ilk ara sokağa saptı.

"Changbin dur!"

"Hayır bırak beni!" Chan'ın kolundan kurtularak yine koşar adım yürümeye başlasa da tekrardan tutulmuştu.

"Changbin seni bir kez bile dinlemeyen birinin arkasından koşarak kendini bu kadar küçültemezsin." Chan'ın kararlı sesi, kuzenini kendine çevirip gözlerine bakarak konuşmasıyla daha etkili hale gelmişti.

Seungmin duyduklarıyla tüm duygu karmaşasının damarlarında yayıldığını hissettiği. Adımları anında dururken sonunda sabahtan beri bir şey hissedebilmesine tebrik yağdırıyordu.

"BİR KEZ BİLE DİNLEMEYEN ÖYLE Mİ?!" Nereden geldiğini bilmediği hırıltılı sesiyle arkasına döndü. Doğruca Chan'a bakıyordu "EN UFAK BİR ŞEY DEMEDEN DEFOLUP GİDEN BİRİSİNİ NEDEN DİNLEYEYİM SÖYLESENE BANA?!"

Chan kaşlarını çatarak Changbin'i kendisine çekti. Tam ağzını aralayıp bir şey diyecekti ki kuzeninin hıçkırığı dikkatini dağıtmıştı. Bu duruma karşı birkaç saniye ellerini koyacak yer aradı başarılı şef. Birkaç kere daha hıçkırdıktan sonra ağlamaya başlamış ve giderek şiddetlenmişti. Hemen yanındaki binanın duvarına tutunup merdivenine oturdu.

Seungmin olduğu yere dikilmiş bir ağaç gibi kalmıştı. Elindeki karton poşetin esen rüzgardan dolayı çıkardığı hışırtıya karışan hıçkırık sesleri hiç de sandığı kadar kolay gelmemişti.

Changbin oturduğu yerde başını elleri arasına aldı. Oturttuğu düzenin bir anda yıkılması o kadar zor gelmişti ki zihni bir enkazdan farksızdı. Seungmin ne yapacağını bilmeden küçük bir adım atsa da Chan'ın Changbin'in önüne dizlerini yere koyarak eğilip omuzlarını sıkmasıyla attığı adımı eski yerine koydu "Sen kimsin ki Seungmin?" Beynindeki bu cümle bu sefer tüm üzüntüsünü körüklemeye sebep oldu. Çok değer verdiği adamı teselli etmek için bile bir şey yapamayacak kadar yetersiz hissediyordu.

"Binnie bana bak kardeşim." Omuzlarından sarstığı kuzenini kendi omzuna çekip alnını dayamasını ve montunun göz yaşlarıyla ıslanmasına izin verdi. Bir eliyle saçlarını okşarken diğeriyle sırtını ovuşturuyordu. Ağlarken o kadar sarsılıyordu ki Chan bir an için dengesini bile kaybetmişti.

"Niye böyle olmak zorunda-" Hıçkırıklarının arasından belli belirsiz çıkan sözcükler Seungmin'in titreyen ellerinin tamamen işlevini kaybetmesine sebep oldu. Elinde, Felix için aldığı kar küresi bulunan karton poşet ve günlerdir birkaç kelimeyi anca yazabildiği defteri yeri boylayıp en fazla beş adım uzağında kalan Chan'ın bacağına çarptı. Ne zamandan beri ağladığından haberi yoktu.

21.45 | Seungbin✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin