Merhaba~
Çok tatlı bir kararla geldim. Bölümler epey birikti. Şu an yirmi ikinci bölümün taslağını yazıyorum. Ve bu yüzden bölümleri artık iki-üç gün aralıklarla atmaya başlayacağım. Okullar açılana kadar taslaklarda finali yazmaya çalışacağım. Böylelikle yb süreleri azalıcak.
Kurguyu otuz beşinci bölüme kadar uzatmayı düşünüyorum. Çok farklı, neşeli bölümler geliyor. Yani yirmi beşinci bölümün sonrasında falan...
Evet, yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin.
İyi okumalar<3
•••
Hiçbir çocuk haketmez, Jeongguk.
Haketmezdim, değil mi?
Doğduğumdan beri, annemin ölümüne kadar yaşadığım o şeyleri asla haketmezdim ben. Ben hiç kötülük yapmamıştım kimseye. Ben daha dört yaşımdayken, babasından nefret ettiğim yeni doğmuş kardeşimden bile nefret etmemiştim. Kendimden çok onu korumaya çalışmıştım en çok, kendimden çok onu sevmiştim ben. Annem ve o pislik adamın odayı aşıp evi dolduran iğrenç inlemelerine kardeşimin ağlayışları karışırken ben kucağıma almış susturmaya çalışmıştım onu. Ben sarmalamış, ben vermiştim hep mamasını.
Dört yaşımdayken yüklemişti bütün sorumlulukları omuzlarıma tanrı. Bir daha da almamıştı. Almayı da düşünmüyordu sanırım.
Sokak ortasında annem o pislik herif tarafından ölesiye dövülürken ben kulaklarını kapamıştım kardeşimin. Ben alıp götürmeye çalışmıştım onu. O gün benden biraz büyük bir çocuk gelip bizi o adamın elinden kurtarmasaydı ne olurdu bilmiyordum.
Sanırım o sokaktan üçümüzün de ölüsü çıkardı.
O gece polisler o adamı alsa bile bir hafta sonra yine evimize almıştı annem onu. Annem çalışmamıştı, o pislik adamdan geçiniyordu. Ben de çok yemek yiyemezdim. Annemin bana verdiği beş kuruş paralarla kardeşime mama almaya çalışırdım.
En değerlimdi diyorum ya, her şeyimdi o benim.
Haftalar sonra doğum günümü kimse hatırlamadığında, kucağımda ağlayan kardeşimle eskimiş koltuğumuzda oturup annemin gelmesini endişe ve ufak bir umutla beklerken, hayat bir anda tamamen arkasını dönmüştü bana. Kapı açıldığında merakla ve mutlulukla bakmıştım kapıya. Görmek istediğim şey, kesinlikle o pis adamla öpüşerek içeriye giren annem değildi. Onları önümüzden umursamazca geçip odaya girdiklerinde, içeride ne yaptıklarını artık tamamen anladığım vakit hayat bütün umutları söküp almıştı göğüsümden.
"Jeongguk?"
Avuç içimi ağzıma kapattığım gibi koltuktan kalkıp salondan ayrıldım. Yemek yedikten sonra ellerimi yıkadığım için yerini bildiğim lavaboya girdiğim gibi kapıyı arkamdan kapatamadan klozete eğildim. Yediğim bütün yemekleri klozetin içine boşaltırken, saçlarımı kavrayıp arkaya doğru yatıran beden, sırtımı da yavaşça okşadı. Yanıma çökmüştü, yaşaran gözlerim sayesinde görmesemde hissettim.
İçimdeki her şeyi çıkardığım vakit ağzıma nazikçe yaslanan peçeteyi hissettim. Ağzımı silip ayağa kalktım ve hemen çeşmeyi açıp elimi yüzümü yıkadım. Parmaklarımla lavabonun kenarlarını sıkıca kavradım, düşecek gibi hissediyordum. Bacaklarım titriyordu. Ve düşecek gibi hissetsemde belimi sımsıkı saran kol bunu engellerdi. Kafamı kaldırıp aynadan yüzüme bakarken havluyu bana uzattı. Havluyu alıp yüzümü sildim. Tek kelime etmeden ona baktım aynadan. Arkamda durmuş aynadan değil, direkt bana bakıyordu yandan.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
RL | Taekook
Teen FictionPsikoloji alanı okuyan Jeon Jeongguk, proje ödevinde genç profesörüne psikolojik rahatsızlığını anlatmıştı. Bunun sonuçlarının onu hiç tahmin etmeyeceği kadar derin bir ilişkiye sürükleyeceğinden habersizdi. ••• Aşkımı hissettireceğim sana, Karanlığ...