yirmi birinci bölüm

727 95 29
                                    

on sekizin günahı

yuuji, megumi'nin dudak izlerine megumi ise, yuuji'nin sırtının kavislerine ait olmuştu dün gece. çıplak gözden saklanan göğün elementleri gibi maviliği terk edememiş dışarıda megumi ile kalmıştı küçük olan. saat biri belki geçmiş, belki geçmemişti. megumi'nin gözleri, deniz fenerinin ışığı altına oturduklarından beri bir alman romantizmini canlandırarak bütün gün, yuuji'nin çıplak gövdesi ile oturan figürünü izlemişti.

yuuji'nin gözleri ise uzun bir esaretten kurtulduğundan, huzurun verdiği mutluluk ile hafifçe nemlenmişti. aklı havada, arada gözlerini megumi'nin tanelerine çıkararak ufak ufak gülümsedi. ve diğeri geri ona gülümsediğinde, gri kasımlar daha da güçlenerek kalbine vurdu. onun, berbat bir sona karalandığını hissettiren bakışlarının artık geride kaldığını bir kez daha hatırlamıştı.

onu güzellikten bir kez bile uzak kalmamış, sarsılmaz duruşu ile izlediğinde fark etti. tanrı'nın hiçbir iğnesi, onu renkli gözlü oğlana karşı hissizleştiremezdi. onu tanrı var etti ve bal gözlü oğlanı tanrı, lanetlenmiş bir günahın kör, dilsiz bir bağımlısı ilan etti. megumi'nin varlığını isa'nın sofrasında oturup kalkmış bir havari bile takdir edebilirdi, asıl yuuji'nin ona aşık olmaması olağan dışı, tanrısını kızdıracak olan olmaz mı, bütün gece tartıştı.

megumi bütün gece seni tamamen affettim dese de, tam olmadı. güzelliği farkındalığını arttırdıkça, yuuji'nin kendini hor gören huzursuzluğu arttı ve megumi'nin bunu hissetmemesi imkansızdan uzak değildi.

biraz okşama için, önce ellerini ve yuuji'nin kalbinin ritmini hassas tene dokunarak alıştırdı. elmacığında biten ipeksi tümseği parmağı ile birkaç kez sevdi ve ardından odağını tamamen toplaması için pembe dudaklarının bir kenarına indi. ''bana bir tetik çevirdin, ama kurşun barutunun izlerine sahip olan eller asla senin değildi.'' dalgalı bulutlu gözler, yuuji'nin kalbini dinginleştiren bir melodi sundu. nazik ve incitmekten korkan parmakları saf sevginin tellerine eşlik etti. üst dudağından altına doğru okşamalı bir çizgi çizdi. elini biraz derince bastırdı ve dudaklarının tenin renginden tekrar kendi rengine kavuşmasını izledi.

ibadet alanı gibi gördüğü dudak çukurunu bir kez daha öptü. ürkek rüzgarların getirmekten çekindiği güz polenleri bile megumi'nin ibadet alanından kaçınarak oğlanın suratının uzak köşelerine düştü.

yuuji'nin kalbi uçurum kenarına itelendi. megumi'nin dudakları, gecelerini yuuji'nin tekrar tekrar kimlik aldığı güne döndürdü.

''sinirlisin değil mi?'' gözlerini ne zaman yuuji'nin gözlerine çevirse, saf sevginin resmini renkli gözlerine çizerdi. ''annene, pazar okulunun rahibine, hatta incili basıp katolik kilisesine gönderen dükkanın sahibine.''

"evet." çocukluğu kurban edilmiş gibi hissederken yuuji omuzlarını düşürdü. mümkünmüş gibi daha da kırıldı kalbi. üst sırtının kemiği tekrardan, kalın bir acı ile belirginleşmişti. megumi'nin sözleri onu ne kadar rahatlatsa da, kendisine olan utancı her zaman aklının bir köşesinde kalacaktı.

onu taklit ederek, parmaklarından birini megumi'nin dudak uçlarını okşamak için kullandı. ona dokunamamak, eti kesilir gibi bir histi ve bunu bir daha göze alamazdı. fısıldadı, ''benim ahlakım sensin, megumi fushiguro.''

megumi tatlı sözcüklerin sembolü olurmuş gibi bilinçsiz gülümsemelerinden birini verdi. yuuji derin bir iç çekti. aşina oluşunda bile, kalbi her seferinden daha yüksek sesle atıyordu.

bu gece çöküş bile gelecekse, gök mü düşecekse, ne olacaksa olsun yuuji, megumi'nin derin deniz uçurumları gibi kokan dudakları ile utanmaz olarak çağrılmak istemişti. günahkâr gözlere bakarak tekrar ve tekrar afalladı. çıplak ellerinin altında güzel bir adam suretinde bir tanrı vardı.

megumi, forbidden by god 𝙞𝙩𝙖𝙛𝙪𝙨𝙝𝙞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin